Kapalı perdeler, gölgeler ardında kalan güçlü ve bilge kadınlar, kötü kalpli vezirlerin yerini alan ve birbirinin kuyusunu kazan politikacılar, ihanet etmekten başka çare bulamayan erkekler, fedakarlık yapan kadınlar, katledilen kadınlar, çaresiz erkekler, bilgelik ve iktidar bayrağını gururla taşıyan erkekler… Bir yerden tanıdık geliyor hepsi.

Şahmeran efsanesi, küçükken okuduğum ve biraz tüylerimi ürperten, detaylarını unutsam da aklımın bir köşesine kazınmış bir hikayeydi. Bunun sebebi sanırım Şahmeran’a bir tür haksızlık yapıldığını hissetmemdi. Geçtiğimiz günlerde bir vesileyle lafı geçti Şahmeran’ın, ben de yeniden hatırlamak ve kadının yılanla olan ilişkisine bir bakmak istedim.

Türk, Kürt ve İran mitolojisine konu olan Şahmeran’ın hikayesi bahsi geçen coğrafyalarda çok farklı şekillerde anlatılagelmiş, dolayısıyla yıllar içinde hikayenin birçok farklı versiyonu türemiş. Bilmeyenler veya hatırlamayanlar için hemen anlatalım önce: 

Şahmeran, yani Yılanların Şahı, yerin yedi kat altında yaşayan yarı insan yarı yılan formunda bilge ve güzel bir kadındır. Efsaneye göre Şahmeran’ı ilk gören kişi Cemşab isimli bir gençtir. Bir gün arkadaşlarıyla ormanda gezinen Cemşab, bir mağaranın dibinde bir küp bal görür; ve arkadaşları onu balı alması için ikna edip mağaraya indirdikten sonra onu oracıkta terk ederler. Mağaradan bir çıkış yolu arayan Cemşab tam pes ettiği sırada bir ışık huzmesi görür ve takip eder; bu yol onu Şahmeran’ın yuvasına götürür. Yılanları görünce önce korkar Cemşab, ama Şahmeran korkusunu dindirir ve onunla dost olur; yedirir içirir. Gel zaman git zaman arkadaşlıkları aşka dönüşür ve kimi anlatılara göre, Şahmeran ona bilgeliğini aktarır; dünyaya dair bildiği tüm hikayeleri anlatır. Ne var ki, bir zaman sonra Cemşab evine dönmek ister, kimilerine göre Şahmeran’ın artık anlatacak hikayesinin kalmamasından ötürü sıkıldığından, başkalarına göre ise ailesini özlediğinden. Şahmeran tereddüt eder başta, Cemşab’ın yerini başkalarına söyleyip kendine ihanet etmesinden korkar. Buna karşın, Cemşab’ın kendi diyarına dönmesini kabul eder ama bir şartla: Yerini hiç kimseye söylemeyecektir. Bir de hiç kimsenin gözü önünde yıkanmamasını tembih eder, zira Şahmeran’ı gören kişilerin vücudu başkalarının huzurunda pullarla kaplanır. Cemşab bu şartı kabul eder, ülkesine geri döner. 

Gel zaman git zaman, ülkenin padişahı hasta olur ve vezire göre iyileşmesi için tek ilaç Şahmeran’ın etidir. Şahmeran aranır, taranır, bulunamaz; fakat vezir Şahmeran’ın sırrını bildiğinden bir gün herkesi toplayıp yıkanırken izler ve orada görür Cemşab’ın pulla kaplı derisini. Bütün ısrarlara rağmen konuşmaz başta Cemşab, fakat sonra canını kurtarmak için söyler Şahmeran’ın yerini. Bir versiyona göre, Cemşab, Şahmeran’ın yüzüne bile bakamaz karşılaşınca, ihanetinden dolayı öylesine utanç duymaktadır ki, önce o yer Şahmeran’ın etini ve ölür. Zira Şahmeran’ın eti zehirlidir ve bunu bilen vezir, padişahın yerinde gözü olduğundan ona derman diye zehir vermek istemektedir. Bir başka versiyona göre, Şahmeran etinin zehirli kısmını vezire yedirir ve vezir ölür, yarayışlı kısmını padişaha yedirir ve padişah iyileşir ve en lezzetli kısmını Cemşab’a yedirir; Cemşab onun bilgeliğini kazanarak Lokman Hekim olarak tanınan büyük doktora dönüşür. Başka bir anlatıya göre de, Cemşab, sayesinde hayatı kurtulan padişah tarafından vezir ilan edilir. Bütün bu anlatılarda değişmeyen tek şey, Şahmeran’ın ihanete uğrayıp, sonunda öldürülüp etinin yenmesidir. 

Şahmeran efsanesi, şüphesiz kadınlığa dair birçok şey söylüyor bize. Hikayeyi temel öğelerine indirgersek şöyle bir kalıp ortaya çıkıyor: Gözlerden ırak dış dünyayla bağlantısı olmayan bir kadın, bir gün bir adamla karşılaşıyor, yedirip içiriyor, dostluğunu, aşkını ve bilgeliğini paylaşıyor onunla. Sonra adam –ya alacağını alıp artık sıkıldığından ya da başka şeylere duyduğu özlemden- onu terk edip yeniden dünyaya karışıyor; istemese de kadına ihanet ediyor, kadın öldürülüyor ve hatta anlatının belli bir versiyonlarına göre buna rağmen kadının fedakarlığıyla ödüllendirilip ünlü bir doktor ya da vezir oluyor. 

Hikaye bu şekilde bakıldığında hiç de yabancı gelmiyor aslında: Kapalı perdeler, gölgeler ardında kalan güçlü ve bilge kadınlar, kötü kalpli vezirlerin yerini alan ve birbirinin kuyusunu kazan politikacılar, ihanet etmekten başka çare bulamayan erkekler, fedakarlık yapan kadınlar, katledilen kadınlar, çaresiz erkekler, bilgelik ve iktidar bayrağını gururla taşıyan erkekler… Bir yerden tanıdık geliyor hepsi. 

***

Şahmeran efsanesi ile ilgili dikkatleri çeken bir diğer ayrıntı ise, Şahmeran’ın yarı yılan yarı insan formunda oluşu. Mitolojide kadının yılansı ve yılanlı temsilleri epey fazla. Bu durum yılanın bilgelik kadar şeytansı bir güç ile ilişkilendirilmesiyle açıklanabilir. Ne var ki, bu mitolojik anlatılarda yılansı özellikler atfedilen kadınların hikayesi pek de iyi sonlanmıyor genelde.

Bu noktada aklıma ilk gelen örnek Lilith, Hristiyan ve Musevi inancına göre Adem’in Havva’dan önceki ilk eşi. Bu inanışa göre, Lilith Adem ile eşit koşullarda ve aynı şekilde yaratıldığından, Adem’in buyruklarına boyun eğmez, isteklerine karşı çıkar. Bir zaman sonra Adem’i ve hatta cenneti terk ederek yeryüzüne gelir, doyasıya cinselliğini yaşar. Fakat Adem yalnız kalınca Lilith’in geri dönmesini ister Tanrı’dan, Lilith ise ısrarla geri dönme çağrılarını reddeder. Bu noktada Tanrı, Adem’in kaburgasından, yani erkeğin bedeninden Havva’yı yaratır. Böylece yaratılışı gereği Adem, Havva’yı öncelediğinden, kendini onun üstünde konumlandırabilir ve Havva, Lilith’in aksine Adem’e karşı daha uysal ve itaatkar bir doğaya sahip olur. Lilith’in ise yeryüzünde sahip olduğu çocuklar bir bir öldürülür. İntikam hırsıyla dolan Lilith, yılanlar ve şeytanla işbirliği yaparak, Adem ve Havva’dan doğacak çocukları öldürmeyi bir görev bilir kendine. 

Sonuç olarak, yeryüzünün ilk erkeğine hizmet etmeyi reddettiği, eşitlik talep ettiği ve cinsel hayatını dilediğince yaşadığı için Lilith şeytanın yardımcısı olarak anılır, yılanlarla koyun koyuna temsil edilir. Bu da bir yerden tanıdık geliyor, değil mi? Nitekim günümüzde de, ataerkil ahlaka zıt düşen kadın toplumun hedef tahtası haline geliyor. Hala Havva toplumun onayladığı kadın tipini oluştururken, Lilith ayıbın ve aykırının temsili olarak reddediliyor, tehdit ediliyor.  

Bunun dışında aklıma gelen birkaç örnek daha var kadının yılanlı temsillerine dair: Antik Yunan mitolojisinde tecavüze uğradığı halde cezalandırılan ve her saç teli bir yılana dönüştürülen Medusa; Zeus ile birlikteliğinden dolayı cezalandırılan ve çocuk yiyen bir canavara dönüşen yarı kadın yarı yılan formundaki Lamia gibi. 

Şüphesiz bu mitolojik anlatılar, ortaya çıktıkları dönemin toplumsal koşullarından bağımsız değiller. Anlatıldıkları dönemde ahlaki normları pekiştirmek, toplumsal düzeni anlamlandırmak ve hatta meşru kılmak için yaratılan bu mitolojik hikayelerde kadın ya erkeği için canını veren fedakar bilgeler, ya da erkeğe başkaldırdığı takdirde cezalandırılan şeytani canavarlar olarak sunuluyor.

Aradan geçen zamanda mitolojik hikayeler geçerliliğini yitirdi ama tek bir şey değişmedi: Hala kadın temsillerinde ve kadına yönelik beklentilerde bir eşitsizlik var, kadın hala büyük ölçüde sadece bir –fiziki ya da duygusal- özelliğine indirgenerek sunuluyor ve hala ahlaki derslerle korkutulmak isteniyor.

Artık yeni efsaneler anlatmanın vakti gelmedi mi?

2 YORUMLAR

  1. Çok başarılı bir yazı gerçekten. Mitoloji ile gerçek hayat arasında çok güzel bir köprü kurularak kaleme alınmış. Kaleminize sağlık.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.