Karşıma tesadüfen çıkan “Antidotes to Fear of Death” (Ölüm Korkusuna Panzehirler) şiirine deyim yerindeyse çarpıldım. Düşlemek, direnmek ve karamsar bir umut için şiiri Türkçeye kazandırmayı denedim.

Grete Stern, Dream 31, 1949

Gökbilimci, şair Rebecca Elson (Kanada), kan kanseri (non-Hodgkins lymphoma) teşhisi konulduğunda yirmi dokuz yaşındaydı. Kâinata tozları dağıldığında ise kırkına henüz varmamıştı.

Rebecca, akademinin erkek egemenliğinden bunalan ve şiir üreterek nefes alan, yetenekli, özel biriydi. Doktora sonrası araştırmalarını NASA’nın Hubble Teleskobu’ndan alınan veriler üzerine yaptı. 29’undayken Harvard’da yaratıcı yazarlık dersleri verdi. Ölüm hakikatiyle burun buruna gelen kısacık ömrüne, elinin üzerinde bilimsel makale ve bir şiir kitabı (A Responsibility to Awe, 2001) sığdırdı. 2018’de ikinci defa basılan kitabı; yerkürenin sahici, maddi fenomenleriyle uzayın metafiziğe davet eden boşluğu arasına doluşan onlarca şiir barındırıyor. Gökkubbeyi sırtlayan Atlas misali Rebecca, kabuğun ağırlığını taşıyor. Bilimsel mantığı şiirsel bitimsizlikle sınıyor.

Rebecca Elson, Princeton şiir topluluğundaki tartışmalar sırasında, şiire nasıl baktığını şöyle dile döküyor:

“Oradaki [Princeton] tartışmalar; yaratımın sınırlandırılmamış geçerliliğini sevmeme rağmen sadece bir tür içselliğin keşfini değil aynı zamanda uzayın, hakikaten orada olan, nesnel anlamının keşfini de sevdiğimi hatırlattı.”

Karşıma tesadüfen çıkan “Antidotes to Fear of Death” (Ölüm Korkusuna Panzehirler) şiirine deyim yerindeyse çarpıldım. Evren ve mânâ, ölüm ve yaşamın bir arada, dupduru anlatımı etkileyici geldi. Koronavirüs salgınında; boşluğu ve uzayı aynı anda hissetmek, tendeki kosmosa karışmak, ışığı ve karanlığı duyumsamak ve yaşamın serpilmesine alan açmak… Düşlemek, direnmek ve karamsar bir umut için şiiri Türkçeye kazandırmayı denedim:

Antidotes to Fear of Death

Sometimes as an antidote

To fear of death,

I eat the stars.

 

Those nights, lying on my back,

I suck them from the quenching dark

Til they are all, all inside me,

Pepper hot and sharp.

 

Sometimes, instead, I stir myself

Into a universe still young,

Still warm as blood:

 

No outer space, just space,

The light of all the not yet stars

Drifting like a bright mist,

And all of us, and everything

Already there

But unconstrained by form.

 

And sometime it’s enough

To lie down here on earth

Beside our long ancestral bones:

 

To walk across the cobble fields

Of our discarded skulls,

Each like a treasure, like a chrysalis,

Thinking: whatever left these husks

Flew off on bright wings.

 

***

 

Ölüm Korkusuna Panzehirler

Bi’ panzehir olsun diye

ölüm korkusuna,

Yıldızları çiğnerim bazen.

 

Sırt üstü uzanırım, o gecelerde,

Karanlığından söndürür yutarım yıldızları,

her biri içimde, bütün olana değin,

Biber acı ve keskin.

 

Bazen de, karıştırırım kendimi

Hâlâ körpe olan bir kâinata,

Kan misali hâlâ sıcak:

 

Uzay yok, yalnızca boşluk,

henüz yıldız olmamış tüm ışıkların,

parlak bir sis gibi süzülüşü,

Ve her birimiz, ve her bir şey

Zaten orada olan

Fakat sınırlandırılmamış, biçimle.

 

Ve an olur yeterdir bu,

Yeryüzüne uzanmak için

evvelden yadigâr uzun kemiklerimizin yanında:

 

Arnavut kaldırımlarınca yürümek,

sıyrılmak kafataslarımızdan,

her biri bir hazine, ipek böceği sanki,

Düşünüş: Her neyse geriye kalan bu kozadan

Aydınlık kanatlarla havalandı.

 

https://www.theguardian.com/books/booksblog/2020/mar/23/poem-of-the-week-antidotes-to-fear-of-death-by-rebecca-elson

https://www.brainpickings.org/2020/12/31/new-years-eve-rebecca-elson/

2 YORUMLAR

  1. Çok güzelmiş. Kendisinin anısına bu şiiri armağan ediyorum:

    Ağaçların kokusu her yanımda
    Gökyüzüne uzanmış dallarının ortasındayım
    Sarılmışım tabiatla etraflıca
    Yalnızım
    Pırıl pırıl yıldızların arasında
    Kapkaranlık bir gece…

    Tıpkı benim gibi
    Yalnız bir kuş inliyor
    Karanlığı delerek usul usul,
    Tane tane süzülüyor sesi avuçlarımda

    Yalnız bir kuş bağırıyor
    Yakarırcasına tiz bir ses…

    Keşke bilsen
    Keşke diyebilsem sana
    Yalnızlığın bana yer,
    Bana yurt oluyor
    Ama sesin
    Varlığının habercisi,
    Arkadaşım olan o sesin
    Kalbimi çiziyor ince ince

    Yalnız bir kuş ağlıyor yakınımda…

    Başbaşayız seninle, yanyana
    İkimiz de kendi aleminde
    Yorgun
    Sen varlığını haykırıyorsun bir dalda
    Ben sessiz bir yolcu
    Savunmasız kalmışım yakarışında
    Toprağa bastığımı sanıyorum
    Altımda derin bir boşluk
    Yanına süzülüyor benden ayrılan bir parça
    Yoklukta yüzüyorum
    Keşke bilsen
    Yalnızlığın gözlerimden oluk oluk akıyor
    Keşke diyebilsem sana
    Yalnızlığın bana arkadaş
    Bana dost oluyor
    Ama sesin, seni bana ulaştıran o sesin
    Yere uzanmışım da
    Göğsümde bir hançer gibi duruyor sessizce

    Yalnız bir kuş sesi sarıyor bedenimi
    Aramızda bir insanlık kadar mesafe…

    Keşke bilsen
    Keşke diyebilsem sana
    Senin kanatların,
    Benim tutsaklığım aramızda
    Seni duyuyorum
    Gelemiyorum yanına..
    Ama sesin, seni var eden o sesin
    Beni yok ediyor her haykırışında…

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.