Milliyetçiliğin ayyuka çıktığı böylesi dönemlerde kadına kadınlık rollerini hatırlatan, sözüm ona bu role kutsallık atfeden söylemler daha fazla ön plana çıkartılır. Bu söylemlerde vatan ve kadın; ulus ve erkek özdeşleştirilir.

“Üzerimizde dolaşan savaş tehlikesinin sorumlusu sadece barış amacıyla olduğunu iddia ederek çılgınca silahlanmayı tertipleyen sınıflardır. Bazıları şunu iddia ediyor. Başkalarıyla savaşmak insanın doğasında varmış. Kendisini savunmayan kimse komşusunun kurbanı olurmuş. Biz ise farklı düşünüyoruz. Uluslar barış içinde yaşayabilir, yaşamalıdır. Hükümet kendisini tüm insanlar için yaşamsal önemdeki böyle bir meselede karar verme yetkisine sahip görüyor.” Rosa Luxemburg

Bir süredir muhalif ve ana akım medyanın yaptığı açıklamalarla zihnimizin de bombardıman altında tutulduğunun farkında değiliz. Günde kaç kez güvenlik, terörist, biz – onlar, öldürülen insan sayıları duyduğumuzu düşünelim… Aşılanan bu dil her gün milliyetçilik ve erkekliğin tekrar tekrar üretilmesine neden oluyor.

Böyle dönemlerde kişi her sabah kalktığında kendisini “birisi” olarak tanımlamak zorunda hisseder. Günlük hayatta kullandığı her söz kodlanmıştır sanki. Yasaklı kelimeler vardır. Ağzından çıkacak her söz sonucunda terörist de olabilir, vatansever de, bir faşist de…

Ancak burada ele almak istediğim konu, şişirilen milliyetçiliğin toplumsal cinsiyet rolleri üzerindeki etkisi. Milliyetçilik ve toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkinin yapısal olduğunu vurgulayan Nükhet Sirman şu ifadeleri kullanıyor: “Millet, kadınını ve erkeğini başka milletlerinkinden farklı olarak tanımlarken, hem kendi milli özünü hem de toplumsal cinsiyet ilişkilerini yaratmaktadır. Bu tanımlar zaman içinde toplumsal mücadele süreçleri içinde yeniden üretilmekte, değişime uğramakta, farklı işlevlere koşulmakta ve tüm bu süre içinde hiç değişmediği, özünün aynı kaldığı iddiasını da taşıyabilmektedir. İktidar, icraatıyla ve söylemiyle, bir millet ve bir kimlik kurar; ‘aslında kimiz?’ ve ‘nasıl olmalıyız?’ sorularının cevaplarını sabitler. Elbette yoktan var edilen bir kurgu değildir bu. Modern-öncesi (millet öncesi) tasavvur dünyasından milletleşme sürecine taşınan malzemeye, daha doğrusu bu malzemenin milletleşme ve modernleşme sürecindeki işleniş biçimlerine dayanır.” 1

Ayrıca milliyetçiliğin ayyuka çıktığı böylesi dönemlerde kadına kadınlık rollerini hatırlatan, sözüm ona bu role kutsallık atfeden söylemler daha fazla ön plana çıkartılır. Bu söylemlerde vatan ve kadın; ulus ve erkek özdeşleştirilir.

Kadın vatandır, korunması gerekir. Burada cinselliğe de bir atıf yapılarak, kadın ve vatanın korunmasının erkeğin namusunu korumak olduğu zihinlerimize işlenir. Kadın namusunu korumalıdır çünkü: “Kadınların utancı ailenin utancıdır, ulusun utancıdır ve erkeğin utancıdır.”

Vatanın erkek arzusunun yöneldiği ve hem de erkeğin koruyup sahiplendiği bir kadın figürü olarak kurulduğunu söyleyen Najmabadi’ye göre, kadın bedenine sahip vatan, kadınlar için farklı bir beden üretir ve annelik rolüne kutsallık atfederek onu yeniden üretir.2

Burada milliyetçiliğin modernliğe getirdiği sınırlama karşımıza çıkıyor. Chatterjee batılı olmayan milliyetçiliğin kültür sahasını maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayırdığını söyler.3

Milliyetçi söylem doğu ve batıyı karşılaştırır ve doğunun manevi alanını batıdan her zaman için üstün görür. Bilim, teknoloji, iktisadi gelişmişlik bunların hepsi maddi alandır. Batının üstünlüğü burada kabul edilmekle beraber manevi alanın kirletilmemesi gerekir. Kadın da bu alanın koruyucusu, devam ettiricisi olarak konumlanır.

Burada söylem her ne kadar kadına, anneliğe bir kutsallık atfediyorsa da bunu çizdiği alandan dışarı çıkmaması koşuluna bağlar. Kadına uygulanan tahakküm meşrulaştırılır; kadın bu vatanın korunması, ulusun devamlılığı için asker yetiştiren kişidir.

Kadına ve erkeğe toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden yapılan bu dayatmaların artık sonu gelmeli! Kadınlık ve erkekliğin toplumdaki karşılığı homojen bir durum değil. İnsanlara yapılacak en büyük zulüm, onları hissetmediği gibi davranmaya iten bu toplumsal baskı.

Kaynaklar:

  1. Sirman N, Milliyetçilik ve Cinsiyetçilik: Zorlu Terkip, Çifte Bela. KAOS GL Dergi, 24 Ağustos 2014
  2. Mengünoğul G, Farklılık, Toplumsal Cinsiyet ve Kente Göç, İkinci Kuşak Göçmen Kürt Kadınlarının Kimlik ve Cinsiyet Deneyimleri. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2006.
  3. Kasımoğlu A, Milliyetçiliğe Dair Çözümlemelerde Toplumsal Cinsiyet Olgusu,Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, 2015.

 

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.