Denetimci ve baskıcı hatta fiziksel şiddetin olduğu bir ailede büyüyen kız çocukları, ilişkilerinde veya evliliklerinde maruz kaldıkları tüm bu şiddet türlerini normalleştirebiliyor veya “tüm erkekler böyle buna katlanmak zorundayım” hissine sahip olabiliyor.

Roger de La Fresnaye, le 14e de juillet 1914 Huile sur toile

Geçtiğimiz ay anneler gününü geride bıraktık, bugün ise babalar günü ile patriyarkanın kutsamalarına devam ediyoruz. Pek çoğumuz nasıl bir ailede büyüdüğümüzü sorgulamıyoruz veya bize etkilerini ciddi anlamda fark edemiyoruz. İçinde büyüdüğümüz aileye kadına yönelik şiddet kavramı üzerinden baktığımızda babaların çocuklara veya annelere nasıl davrandıklarını düşünmek, baba şiddetinin hayatlarımızdaki etkisini anlamaya çalışmak bu günü biraz olsun anlamlı kılabilir diye umut ediyorum.

Koronavirüs sürecinde Mor Çatı’dan destek almak isteyen 1960 doğumlu bir kadın kocasından gördüğü baskılara katlanamadığını dile getirdi. Annesi hasta olduğu için sık sık onun yanına gittiğini, bu durumun kocası tarafından hiç hoş karşılanmadığını, küfür, hakaret veya küsme gibi davranışlara maruz kaldığını belirtti. “Yemeğini hazırlıyorum, evin düzenini, temizliğini aksatmıyorum yine de hiçbir yere gitmemi istemiyor. Senelerce dediğini yaptım, sözünden çıkmadım, hiçbir yere gitmeme izin vermedi, kimseyle görüşmemi istemedi ama şimdi annem hasta ona bakmam lazım,” diyerek hala maruz kaldığı psikolojik şiddeti dile getirdi. Kocanız sizi dövüyor mu diye sorduğumda “Eskiden döverdi ama çocuklar büyüyünce artık onlardan çekiniyor utanıyor dövemiyor,” dedi. Kadının tek istediği şey annesine gitmemesi için baskı uygulamaması, gittiği için küsmemesi, hakaret veya küfür etmemesi.

Annelerin çocukları büyürken şiddete maruz kalmasın diye onları babalarından korurken kendilerini siper ettiğini biliyoruz. Kadınların sırf çocukları babasız büyümesin, aç açıkta kalmasın diye şiddete katlandığını ve sırf o çocuklar okuyabilsin, kendilerine bir gelecek kurabilsin diye onları içinde şiddet de olsa kurulu düzenlerinden ayırmadığını biliyoruz. Yıllarca çocukları için şiddete katlanan kadınların, yıllar sonra büyüyen çocukları tarafından korunup kollandığını pek çok kadından duyuyoruz. Çocukları olduğunda kocalarından dayak yemiyorlar ama kocalarıyla yalnız kaldıkları ilk anda fiziksel şiddet tehdidiyle karşı karşıya kalabiliyorlar. Küçükken anneleri onları babalarından koruyordu, büyüdüklerinde ise babalarının şiddetinden annelerini onlar koruyorlar. Babaların çocuklar varken eşleri olan kadınlara daha iyi davranması, çocukların tepkisinden korkması veya utanması ama kadınları yalnız buldukları her an her saniye fırsattan istifade onlara şiddet uygulaması şiddeti durdurabildiklerini, kontrol edebildiklerini de gösteriyor. Bu durum bir yandan babalara olan hislerimizi karmaşıklaştırıyor, anneye uyguladığı şiddet nedeniyle ona öfke duyarken, onu hayatımızdan çıkarmak gibi bir yola da gidemiyoruz çoğunlukla.

Kuşkusuz bunu yapmayan, annesi ile dayanışma kurmayan veya ona destek olmayan çocuklar da oluyor. Bunun nedeni korku olabiliyor, miras gibi maddi çıkarlar olabiliyor veya erkek çocuklarının çoğu zaman babadan edindikleri ataerkil değer yargıları olabiliyor. Bu durumda erkek çocukları annelerinin şiddeti hak ettiğini düşünebiliyorlar, hatta kimi zaman şiddet uygulayan erkek çocuklar oluyor. Böylece kadınların uzun yıllar şiddetine katlandığı erkekler tarafından evden kovulması durumunda bir de çocukların sırtını döndüğü görülüyor. Yani bir şekilde yıllarca çocukları nedeniyle şiddete katlanan kadın bu defa çocukları tarafından görmezden gelinip, yok sayılabiliyor.

Kimi durumlarda ise kadınlar çocuklarının şiddetten etkilendiklerini gözlemlediklerinden destek arayışına giriyorlar. Kendi çocukluklarında yaşadıklarını çocukları yaşamasın, kendisine güveni olan geleceğini sağlam temeller üzerine oturtabilen bireyler olsunlar diye şiddet uygulayan kocalarından nasıl ayrılabileceğini, çocuklarıyla nasıl hayat kurabileceğini soruyor. Çocukların kadının şiddet ilişkisinde kalmasında da o ilişkiden çıkmasında da etki ettiği görülüyor. Kuşkusuz çocuklar için en iyisi şiddet görmedikleri, kendilerini güvende hissettikleri ve sevildiklerini hissettikleri bir ortamda büyümeleri oluyor.

Şiddet gördüğümüz veya şiddetin olduğu bir evde büyümenin üzerimizde bıraktığı etkileri tanımlamak ve fark etmek son derece önemli. Ancak o zaman şiddetin olmadığı bir hayat kurabilir, şiddetin varlığını tanımlayabilir ve ondan uzaklaşabiliriz. Mor Çatı’dan destek alan pek çok kadın çocukluklarında veya gençliklerinde babasından şiddet gördüğü için kurtuluşu evlenmekte gördüğünü ve çok genç bir yaşta evlendiğini veya “kocaya kaçtığını” dile getiriyor. Özellikle kocaya kaçmaları durumunda ailesi tarafından reddedilen kadınların kocalarından şiddet gördüklerini ve bu konuda kendilerini çok çaresiz ve yalnız hissettiklerini duyuyoruz. Hayatları boyunca hiç desteklenmemiş, okula gönderilmemiş veya çalıştıklarında gelirleri elinden alınmış bu kadınlar da pek çoğumuz gibi bağımsız olmayı veya hayatının sorumluluğunu almanın ne demek olduğunu bilemeden bir erkekle evleniyor. Denetimci ve baskıcı hatta fiziksel şiddetin olduğu bir ailede büyüyen kız çocukları, ilişkilerinde veya evliliklerinde maruz kaldıkları tüm bu şiddet türlerini normalleştirebiliyor veya “tüm erkekler böyle buna katlanmak zorundayım” hissine sahip olabiliyor. Ayrıca ailesi tarafından reddedilen kadınların “Yalnız başına nasıl hayatta kalırım? Çocuklarıma nasıl bakarım? Bu yaştan sonra nasıl çalışırım? Ne iş yapabilirim?” gibi sorularla baş etmekte çok daha fazla zorlandıkları, korkularının daha da büyüdüğü gözlenmekte. Diğer taraftan “Ben çok şiddet gördüm, çocuğumu bu şekilde büyütmeyeceğim, onun hayatının da benimki gibi olmasını istemiyorum,” diyen kadınlar da oluyor. Şiddetin her kadın üzerindeki etkisi farklı oluyor veya her kadının şiddetten çıkma nedeni ve vakti farklı oluyor. Ama ortada değişmeyen bir gerçek var ki maruz kaldığımız şiddetle mücadele etmek, onun etkilerinden kurtulmaya çalışmak bizden çok şey götürüyor. Kaybettiklerimizin zararını ise kimse tazmin etmiyor.

Her şeye rağmen umutla bitirmek adına Mor Çatı’yı son yıllarda arayan pek çok genç kadından da bahsetmek çok iyi olacak. Babalarından şiddet gören bu genç kadınlar annelerinin bir adım atamamasını kabullenerek, kendi hayatlarına sahip çıkmaya çalışıyorlar. Okula gönderilmediği, eve hapsedildiği veya zorla evlendirilmek istendiği için, o evden kendi çabasıyla çıkmak için destek istiyorlar.

Kadınların “annelik” üzerinden tanımlanmasına ve o role hapsedilmesine karşı çıkmak ve “babalık” dediğimiz rolün hayatlarımızdaki olumsuz etkisini anlamak kadınlar olarak özgürleşme mücadelemizin bir parçası haline geliyor ister istemez. Babaların kendileri üzerine düşündükleri bir gün olma ihtimali çok düşük ama en azından biz kadınlar olarak içinde büyüdüğümüz ailelerde kendi deneyimlerimize bakabilir veya diğer kadınların deneyimlerini anlamaya çalışabiliriz bu gün vesilesiyle.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.