Bunca tantana, dünya nüfusunun neredeyse yarısı tarafından deneyimlenen ve nefes almak, yemek yemek kadar doğal bir aktivite için yapılıyor.

Bundan yıllar önce üç kadın bir erkeğin, nam-ı diğer bir anne, iki kız kardeş ve bir babanın yaşadığı evimizde regl ile ilgili hiçbir şey konuşulmazdı. Pedlerin yeri herkesçe bilinir, bittikçe yerine yenileri alınırdı; fakat o pedlerin neden, ne zaman ve nasıl kullanılıyor oluşunda büyük bir gizem saklıydı. Halbuki regl oluyorduk; ama pedlerin çıkardığı haşır huşur seslerden, plastikle karışık kan kokusundan ve nem hissinden konuşmaksızın regl döngümüzü tamamlıyorduk.

Bir zaman sonra pedlerin bulunduğu çekmeceye güzel kokulu günlük pedler de eklenmeye başladı. Vücudumuzun salgıladığı her doğal sıvının pis olduğu algısı, bu “pisliği” çiçek kokularıyla bastırma ve kapatma arzusu altında külotla aramıza bir duvar ördü bir dönem. Günlük ped kullandığım ve sebep olduğu irritasyonlara karşın ısrarla kullanmaya devam ettiğim ilk zamanları hatırlıyorum. Sanırım “temiz” olarak değerlendirdiğimiz günlük pedlerin rahatsızlıklara yol açabileceğine pek ihtimal vermiyordum. Aksine pedin yarattığı irritasyonları ped takarak çözebileceğime ikna olmuştum bir şekilde.

Belli bir yaşa kadar ped kullanmak dışında başka bir seçeneğim olabileceğini bile bilmiyordum doğrusu. Tamponu duymuştum ama kullanmaya cesaret edememiştim başta. İlk kez reglimin denize gittiğim bir tatile denk geldiği esnada tampon kullanmıştım. İçimden sarkan bir ipin varlığı başta garip gelse de zaman içinde ped manzarasına tercih eder hale gelmiştim. Birkaç yıl sonrasında da daha alternatif yöntemlerin ve ürünlerin varlığını keşfettim ve regl olmaya devam edişimin bilmem kaçıncı yılında hâlâ araştırmaya devam ediyorum. Bu yazıda da kullandığımız ya da kullanabileceğimiz ürünleri biraz daha iyi tanıyalım istedim.

Hijyenik ped

Günümüzde bildiğimiz şekliyle tek kullanımlık hijyenik pedlerin üretilmeye başlanması 1800’lü yılların sonuna denk geliyor. İlk kez 1896’da, Lister’s Towels markalı pedler, Sanitary Napkins for Ladies (Hanımlar İçin Hijyenik Pedler) mottosuyla piyasaya giriyor, fakat alıcılar menstrüasyon döngüsünü çevreleyen tabulardan mütevellit içinde “hanım” ve “ped” kelimeleri geçen ürünü talep edemedikleri için bu girişim başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bu sebeple ped, 1920’de ürünün içeriğini direkt tanımlamayan Nupak, daha sonra da Modess isimleriyle yeniden piyasaya giriyor ve çeşitli satış stratejileri aracılığıyla başarıyla pazarlanıyor: Böylece alıcılar özel olarak tasarlanan satış kuponlarıyla markete gidip ürünün ismini dillendirmeksizin hijyenik ped alabiliyorlar.

Bu sırada kadın hemşireler, yaralıların tedavilerini üstlendikleri 1. Dünya Savaşı sırasında selüloz bazlı bandajların kanı iyi emdiğini ve kullanışlı olduğunu fark ediyorlar. Buradan alınan ilhamla Kotex, 1918’de ilk kez raflarda yerini buluyor ve benzer satış yöntemleriyle başarıyla satılmaya başlanıyor. Bunu takip eden yıllarda farklı marka pedler, boyutlarına, kullanışlılıklarına ve hijyenlerine yönelik ufak gelişmelerle dünya çapında daha ulaşılır olmaya başlıyor. Fakat halen alış-satış aşamasındaki utanç tablosu aşılabilmiş değil; pedler halen siyah poşetlere gizlenebiliyor, halen arkadaşlar arasında gizli saklı operasyonlarla ve fısıltılar eşliğinde bir çantadan çıkarılıp bir arka cebe sokulabiliyor.

Pedler bunca zaman kullanıcılarına özellikle kamusal alanda daha rahat hareket etme özgürlüğü vaat etmiş ve eski yöntemlere kıyasla daha hijyenik bir alternatif sunmuş. Fakat pedlerin yapımında ne tür materyaller kullanılıyor diye baktığımız zaman işin rengi biraz değişiyor. Yasal prosedüre göre ped üreten şirketler, içindekiler listesini belirtmekten muaflar, zira pedler “medikal ürün” statüsü ile piyasaya sürülüyor. Her ay neredeyse dört beş gün boyunca tenimizin en hassas bölgelerinden birine temas eden bir ürünün içeriğini açıklamama hakkı bana pek doğru gelmiyor açıkçası. Üstelik bu konuda yapılmış kimi araştırmalar, sıradan bir hijyenik pedin dört plastik poşete eşdeğer kimyasal madde içerebileceğini öne sürüyor. Plastik bazlı bu toksik maddelerin ve başka tür kimyasalların (beyazlatıcı, koku önleyici vs.) vajinal mantar ve irritasyondan kansere değin birçok hastalığa mahal verebileceği de aynı araştırmalar dahilinde konuşuluyor.

İşin çevresel boyutuna baktığımızda da iç karartıcı bir manzara ile karşılaşıyoruz: Yapılan bir araştırmaya göre regl olan bir kişi hayatı boyunca yaklaşık 520 regl döngüsü süresince hijyenik ped kullanma ihtiyacı duyuyor. Dünya çapında ise bu rakam, her saniye 1447 pedin, bir yılda ise 45 milyar pedin kullanılması anlamına geliyor. İçinde barındırdığı plastik maddeler gereğince doğada çözünmesi yıllar sürebilecek pedler en azından Türkiye’de en çok tercih edilen menstrüasyon ürünü olmaya devam ediyor.

Tampon

Antik çağlarda tamponla aynı mantığa dayanan çeşitli ürünler keşfedilmiş olsa da bugün kullanılan şekliyle tampon, 1929’da, Earle Haas isimli bir doktorca bulunmuş ve 1933 itibariyle Gertrude Tendrich tarafından patenti alınmış bir ürün olarak karşımıza çıkıyor. Tampax ismiyle ve hijyenik pedlere rakip olarak piyasaya sürülen ilk tamponlar kullanım kolaylığı sebebiyle zaman içerisinde Avrupa ve Amerika’da daha çok tercih edilir hale gelmeye başlıyor. Türkiye’de ise bekaret normları gereğince tampon şüpheyle karşılanıyor.

Benim durumumda ise tam tamponun rahatlığına alıştım ve artık pedden kurtuldum dediğim zamanlarda duyduğum bir haber içime geri dönüşü olmayan bir korku düşürdü. 2012 yılında Lauren Wasser kullandığı tamponun tetiklediği toksik şok sendromu neticesinde ölümden dönmüş, önce sağ sonra da sol bacağını kaybetmiş ve ürününü kullandığı tampon şirketine dava açmıştı. Tamponun bu tarz bir tetikleyici etkisi olabileceği ya da dikkatli kullanılmadığı takdirde başka enfeksiyonlara yol açabileceği üretilmeye başlandığı ilk zamanlardan beri konuşuluyor. Ancak bakteriyel enfeksiyon riski halen tamamen ortadan kalkmış değil.

Bu durumun arkasında tamponun içeriğinde kullanılan malzemeler yatıyor. Zira piyasaya sürüldüğü ilk yıllarda yapımında pamuk gibi organik malzemeler tercih edilen tamponlar artık plastik içeren sentetik malzemelerle de üretilebiliyor. Bu durum, tamponun kanı emme gücünü artırmasına karşın, bakterilerin çoğalması için elverişli bir ortam oluşturuyor ve nadir de görülse toksik şok sendromu gibi komplikasyonlara ve başka tür enfeksiyonlara sebebiyet verebiliyor. Ayrıca tıpkı hijyenik ped gibi, tek kullanımlık tamponlar da büyük ölçüde çevre dostu sayılmıyor: Tampon yapımında kullanılan pamuğun üretiminde ağır pestisitler, düşük maliyetli beyazlatıcılar ve sterilizasyon maddeleri kullanılabiliyor; sonrasında ise doğada çözünmesi oldukça zor bir atık haline geliyor.

Menstrüal kap

Menstrüal kap ağırlıklı olarak son beş on yıl içerisinde hayatlarımıza girdi. Ben dahil birçok insanın hakkında “Nasıl olur da bu denli harika bir ürün bu kadar geç keşfedilir,” diye serzenişte bulunduğu kapların aslında çok daha geriye uzanan bir tarihi var.

1800’lerin sonunda seri üretime geçilmeksizin ilk prototipleri oluşturulan kaplar, modern görünümüyle ilk kez 1937 yılında Amerikalı oyuncu Leona Chalmers tarafından keşfediliyor. Yapımında kauçuk lateks kullanılan bu ilk kaplar varlığını bile hissettirmeyecek kadar rahat olduğu vaadiyle üretilmeye başlanıyor fakat 2. Dünya Savaşı sırasında kauçuk lateks stoklarının azalması sebebiyle üretimi durduruluyor. 1950’lerde, Chalmers, ufak iyileştirmelerle kabı yeniden piyasaya sürüyor, hemşirelere tavsiye etmeleri için binlerce örnek yollanıyor; fakat bütün çabalara karşın kap istediği başarıya ulaşamıyor. Şüphesiz bunda dönemin hijyenik ped ve tampon şirketlerinin yarattığı rekabetçi ortam ve tek kullanımlık ürünlerin hijyen bakımından daha cazibeli görünmesinin etkisi var.

Fakat özellikle son on yılda ekolojik hareketlerin yükselişiyle menstrüal kaplar yeniden popülerlik kazandı. Kaplar artık tıbbi kalitedeki silikonla yapılmaya başlandı ve şu anda da dünyanın birçok yerinde tanınırlığı ve ulaşılabilirliği artıyor. Kabın şu anlamda çevre dostu olduğunu söylemek mümkün: Hijyen talimatlarına uyulduğu müddetçe aynı kap neredeyse 10 yıla kadar kullanılabiliyor; yani bir kullanıcının regl olduğu on yıllar boyunca en fazla dört beş kaba ihtiyacı oluyor. Üstelik kapların yapımında doğaya ve insan sağlığına zararlı kimyasal maddelerin kullanılmadığı ve silikonun ise bilinen bir zararı olmadığı söyleniyor.

Öte yandan bütün rahatlığına karşın menstrüal kabın da toksik şok sendromu riski barındırdığı araştırmalarca ortaya konuldu; bu işin üzücü kısmı. Bir de yakın dönemde vajinal mantar veya vajinal enfeksiyon geçirmiş ya da geçirmekte olan kişilerin kap kullanmaları, aynı sorunları yeniden tetikleyebileceği gerekçesiyle tavsiye edilmiyor. Son olarak, her kullanımın ardından kabın boşaltılıp sterilize edilmesi gerekliliği, her ortamda kullanılmasına yönelik elverişliliğini azaltabiliyor.

Tekrar kullanılabilir ped ve menstrüal külotlar

Son yüzyılda piyasaya domine eden menstrüasyon ürünlerine karşın özellikle yakın dönemde daha eski yöntemlere bir geri dönüş gözlemlenebilir. Hijyenik ped, tampon ve menstrüal kabın olmadığı geçmiş zamanlarda bir şey hep vardı: Kumaş, dolayısıyla kumaştan yapılan tekrar kullanılabilir pedler. Günümüzde farklı renk, desen, boyut ve materyallerle yeniden karşımıza çıkan kumaş pedler, gittikçe daha popüler olmaya başladı. Buna ek olarak son yıllarda yeniden kullanılabilir menstrüal külotlar çıktı, yani artık ne tampon ne ped, hiçbir ürün kullanmaksızın külotunuzu giyip çıkabiliyorsunuz.

Kumaş ped ve menstrüal külotlar kanı emme kapasitesi yüksek kumaş ve anti bakteriyel katlardan oluşuyor. Çoğunlukla pamuk, bambu ve polyester kumaş katlarının üst üste konulmasıyla elde edilen bu ürünlerin yapımında organik kaynakların kullanıldığı söyleniliyor, dolayısıyla markalar bakımından yine ekolojik bir hassasiyet söz konusu. Üstelik yıkanabilir pedler de, menstrüal külotlar da beş yıla kadar kullanılabiliyor. Her ne kadar kimileri külotunu/pedini elinde yıkamak zorunda kalmayı tampon ve pedin karşısında bir gelişmeden ziyade bir gerileme gibi görse de çevre ve insan sağlığını hesaba katan alternatif ürünlerin çıkmasını şahsen olumlu bir adım olarak değerlendiriyorum.

Gördüğüm kadarıyla kumaş ped ve menstrüal külotların alerjen bir etkisi yok. Bu yüzden oldukça cazip görünüyorlar. Fakat yine de hijyen anlamında dikkat edilmesi gereken birkaç koşul var, pedin/külotun yıkanmasında kullanılan sabun ya da kurutulan mekandaki hava kalitesi vs. gibi.

Pedler değilse bile menstrüal külotların en büyük dezavantajı henüz çok pahalı olmaları. Tek bir külotun fiyatı 25-30 dolara kadar çıkabiliyor; fakat uzun süre kullanma imkanı sağlaması tek kullanımlık hijyenik ped ve tamponlara para harcamaktan ziyade böyle bir yatırım yapmayı mümkün kılabiliyor.

Özgürce kanayanlar

Özgürce kanama hareketi (free bleeding) özellikle son 10 yıl içerisinde duyulur ve hatta tercih edilir hale geldi. İsminden de anlaşıldığı üzere bu hareket, herhangi bir menstrüasyon ürünü kullanmayan ve bedensel işlevlerin utanılacak bir yanı olmadığını belirten insanlardan oluşuyor. Bu akım her ne kadar yüzyıllardan beri bilinegelse de modern menstrüasyon ürünlerinin keşfi ve dayatılmasıyla unutulmuş bir pratiğe dayanıyor.

Yakın dönemde bu akım müzisyen ve aktivist Kiran Gandhi’nin 2015 Londra Maratonu’nu herhangi bir menstrüasyon ürünü kullanmaksızın koşmasıyla yankı buldu. Gandhi “İşte reglimin ilk gününde Londra Maratonu’nu koşmamın ve tampon kullanmayı tercih etmeyişimin sebebi” başlıklı yazısında şöyle söylüyor:

“Gelişmekte olan ülkelerde regl mahremiyeti ve tabusunun kadınları nasıl etkilediğini düşünün. Kültürümüz kadınlara aylık kanamalarını saklamalarını söylüyor, fakat bunu yapmanın yolları ya sürdürebilir değil ya da pahalı. Kanı emmesi için kumaş parçaları kullanan kadınların bile okulda ya da iş yerlerinde bunu değiştirebilecekleri özel alanları yok. Sonuç olarak, daha iyi ve daha az utanç verici bir alternatif olarak okula ya da işe gitmemeyi seçiyorlar.”

Gandhi’den de hareketle özgür kanayanlar, hijyenik menstrüasyon ürünlerinin ulaşmadığı ya da alınamadığı bölgelerle bir tür empati kurmayı da hedefliyor ve erişimleri olduğu halde, tampon, ped veya kap kullanmayı reddediyorlar. İstedikleri şekilde, istedikleri yere kanıyorlar.

Özgür İçgüdüsel Kanama

Özgür kanayanlara ek olarak, bir de Free Instinctive Flow tekniğinden bahsetmemiz gerek. Bu teknik için de herhangi bir menstrüasyon ürününe ihtiyaç duyulmuyor, tek yapılması gereken çeşitli egzersizler vasıtasıyla kanın rahim ağzından geçişini hissetmek ve uygun bir yer/an bulup kanın akışını sağlamak. Bunun için regle ilişkin korkular ve önyargıları bir kenara bırakmak ve bedenin kanama periyotlarını ve yoğunluğunu tanımaya çalışmak gerekiyor. Bir de kanı içeride tutma ve dışarı bırakma becerilerini geliştirmek için pelvik kaslarının güçlendirilmesi önem taşıyor.

Özgür içgüdüsel kanama, başarılabildiği ölçüde şüphesiz en ekolojik ve en hijyenik olan yöntem. Üstelik bedeni daha iyi tanımayı ve beden üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmayı sağlıyor. Fakat bu sürecin çok da basit olmadığını hatırlatmak lazım. Zira kan akışının olacağını hissedebilmek için bedenle iletişim halinde, sakin ve tuvalete ulaşımın olduğu bir mekanda bulunmak gerekiyor. Günlük hayat koşuşturmasında bu her zaman mümkün olamıyor ne yazık ki. Ya da gece uyurken kasların nasıl kontrol edileceği de ayrı bir soru işareti. Pratikte bu yöntemi uygulayan çok insan yok, bu yüzden bu sorunların nasıl çözülebileceği henüz netleştirilebilmiş değil.

Sonuç olarak, bunca yıldır var olan, bilinen ve bilinmek istenmeyen regl kanının akacağı yerler konusunda hâlâ alternatif arayışlar sürüyor; hâlâ vergi ödemeksizin alabileceğimiz, hijyen ve sağlık konusunda duyarlı ve çevre dostu ürünler çok az, pahalı ya da dünyanın kimi yerlerinde hiç yok. Hâlâ regl kanaması en görülmek istenmeyen, en korkulan ve tiksinti uyandıran, bu sebeple de en çok gizlenmesi gereken bedensel fonksiyon olarak görülüyor. Bunca tantana, dünya nüfusunun neredeyse yarısı tarafından deneyimlenen ve nefes almak, yemek yemek kadar doğal bir aktivite için yapılıyor. Bu tabular, regl olan kişilerin bedenleriyle kurdukları bağı da önemli ölçüde zedeleyebiliyor ve regl dönemlerinde kendilerini “kirli” ve “hasta” hissetmelerine sebep olabiliyor. Fakat bu tabular da kırılacak, reglleri, hışırdayan plastik kokulu pedleri rahat rahat konuşacağımız zamanlar da gelecek.

Öyleyse, siz nasıl kanıyorsunuz? Nereye kanıyorsunuz?

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.