Boşanmaya dair anlatıların neredeyse tamamı, eş baskısına eşlik eden bir aile baskısından söz etmiş, kimi zaman da aileleri, boşanmak istemeyen erkeklerin destek birlikleri olarak resmetmiştir.

Yuvanın arka kapısı

Delphy’nin (1976) dile getirdiği gibi, boşanmanın evlilik kurumunu tümüyle yıkıp geçmenin ötesinde ancak ve ancak evlilik kurumu var oldukça gerçekleşebilen bir eylem olduğu düşünülürse yuvayı yıkan dişi kuş metaforu yerine, yuvanın arkasına ikinci bir kapı oymaya çalışan bir kuşu hayalimizde canlandırmak daha doğru olabilir.

Kadınların sözlü tarihinin önemini vurgularken her kadının kendine ait bir ritmi olduğuna değinir Gluck (1977). Anlatılar, kadınların boşanma kararını nasıl aldıklarından, nasıl boşandıklarına, ne tür tepkilerle karşılaştıklarından, bu tepkilerle nasıl baş ettiklerine kadar tüm adımlarına dokunan “toplumsal ritmi” (Vaughan, 1990) göz ardı etmeksizin, her kadının kendine ait olan o biricik ritmi ortaya çıkarmıştır.

Neredeyse anlatıların tamamı, eş baskısına eşlik eden bir aile baskısından söz etmiş, kimi zaman da aileleri, boşanmak istemeyen erkeklerin destek birlikleri olarak resmetmiştir. Aslına bakılırsa boşanma deneyimi, özel ve kamusal patriyarkanın kadına karşı birleştiği bir alana dönüşmüştür denilebilir. Öyle inanıyorum ki en makbul ilişkiler ağını klasik patriyarkanın örmekle yükümlü olduğu bir toplumda, boşanmanın kadınların hayatında yarattığı dezavantajları dile getirmek kadar kadınların boşanmak için verdikleri çabayı görünür kılmak da bir o kadar değerlidir. Nitekim her anlatı aldığı kararın avantajlarını ve dezavantajlarını idrak edebilen bir birey olmanın önemini vurgulamakla birlikte evliliğin, kocanın kimliğine gömülü ikinci bir babalık figurü yaratabildiğini göstermekte. Ancak kimi anlatılar da boşanmaya babanın kendisiyle yüzleşme alanı olarak işaret etmiştir. Bu, her şeyden önemlisi eyleyiciler olarak kadınların boşanma deneyimine ve boşanmak adına verdiği çabaya ne tür anlamlar yüklediğini anlayabilmenin önemini açığa çıkarır.

Babayla yüzleşme ve bir başarı öyküsü olarak boşanma

Yaşamları boyunca babalarını biricik karar mekanizması olarak tanıyan kadınlar boşanma sürecinde eşlerinden ziyade babalarıyla yüzleşmişlerdi. Boşanma eşler arasında gerçekleşen bir eylem gibi görünse de babanın bir karar alma mekanizması olarak işlev görmesine meydan okumanın tek yolu olabilmekte. Meltem Mahinur’un anlatısı bu ihtimalin en belirgin örneği.

Eşiyle tartışmalarından korkan çocuklarının psikolojik gelişimi Meltem Mahinur’un boşanma kararı alışının en önemli sebeplerinden yalnızca biridir. Bunu eşiyle paylaştığında, odaları ayırma önerisiyle karşılaşır. Bunu da “Ben yine aynı eşlik görevimi yapacak mıyım? Yapacağım. Sana yemek yapacak mıyım? Yapacağım. Çocuklarının annesi olarak görev alacak mıyım? Bunu yapamayacağım Tahir dedim. Bizim bu işi bitirmemiz lazım.” diyerek reddeder. Eşinin ailesi boşanma kararından haberdar olduğunda, onu “hacılara ve hocalara” götürür, o da bir itirazda bulunmaz çünkü onları anlayabilecekleri en iyi yolla ikna etmeyi umar. Avukat arayışına girdiğinde karşılaştığı durum ise eşinin ailesinin verdiği karşılığı aratmayacak türdendir:

Burda geldim, geldim iki tane avukat aradım bir tane avukat çok enteresandır ya götürün bunu dedi yirmi sekiz yaşında dedi daha evlenecek yaşta dedi dul kadın olmak kolay bir şey mi dedi bu toplumda dedi götürün, benim yüzüme bile söylemiyor, yanımdaki gelen akrabalarıma söylüyor götürün bu kızı evine … Ben orda bir bireyim bana söyle, bana zorluklarını söyle, ben de sana neden karar verdiğimi söyleyeyim. Bana söylemiyor yanımdakilere söylüyor ama ordan çıkıp başka bir avukata gittim. (Meltem Mahinur)

Bu, kanuni bir hakkı tanımanın o hakkı uygulamak için uygun zemin olmadığında işlevsizleşebileceğini göstermesi açısından oldukça çarpıcı bir anıydı. Daha sonra bir başka avukata gidişini şöyle aktarmıştı Meltem Mahinur:

Beni karşısına alıp bir baba edasıyla kızım dedi boşanmaya karar vermişsin dedi çok zor bir karar dedi ama en kötü karar dedi en iyi kararsızlıktan iyidir aldığın karar dedi çok zor bunun arkasında durabilecek cesaretin var mı dedi. Nasıl dedim, yani hangi anlamda sordunuz, ee seksen sekiz yılı bir kadın kocasından ayrılmak istiyor, bi yani bir ilçede yapacak bir de bu ayrılmayı yani boşanacaksın dul bir kadın olmak kolay değildir dedi. O bir de üstelik iki tane çocuğun var dedi. Bu zorlukların üstesinden gelebilecek cesaretin var mı dedi. Gerçekten çok zor bir karar almışsın çünkü dedi. Dedim ki Ahmet Bey benim evde yaşadığım huzursuzluk dedim elli tane boşanmaya değer dedim. Değer, yaşamamı elli tane boşanma davasını yaşayacak kadar huzursuzluğum var dedim. O zaman sen bilirsin dedi bir tek o beni anladı o gün. (Meltem Mahinur)

Meltem Mahinur kararını uygulamaya çalıştığı sırada üvey babası, kararından vazgeçmesini sağlamak için eşinin ailesi tarafından davet edilir, ancak ondan önce aynı zamanda amcası olan kayınpederi tarafından ikna edilmeye çalışılır:

[Kayın pederi] lütfen kızım diyor benim hatırım için diyor ben diyor sana desem ki bir bardak zehir iç. Evliliğimi sürdürmem için benden zehir içmem bekleniyor. Dedim ki amcacım sana şimdiye hiç saygısızlık etmedim ve bu evliliği hiç istemediğimi bile bile zorla evlendirdiniz beni evet iki tane çocuk oldu, değil iki tane çocuk on çocuk da olsa dedim ben bu evliliği bitireceğim çünkü dedim ben artık oğlunla bir saniye bile aynı odada kalamayacağım dedim. Öyle bir haldeyim ki dedim oğlun bana kalk şurdan şuraya otur dediği an onu bıçaklayabilirim dedim. Sen bu sorumluluğu üzerine alabilecek misin dedim. Der misin o zaman ki bu çocuğa bu zehri iç demiştim bunun sorumlusu benim diyebilecek misin dedim. Dondu kaldı tabii hani verebilecek cevap yok. (Meltem Mahinur)

Bu konuşmanın sonrasında üvey babası gelir ve bu sefer hem üvey babası hem de öz amcası olan kayınpederiyle yüzleşmek zorunda kalır:

Üvey babamı çağırmışlar ki beni ikna etsin oturttursun diye geldi o da. Ki hiç unutmuyorum o günü hala gözümün önünde, bir Diazem aldım sinirlerim çünkü o kadar laçkalaşmıştı ki artık düşünün bir boşanma davası açıyorsunuz, tüm ailenizin bireylerine karşı, tüm topluma karşı bir mücadele veriyorsunuz bir kere. Aldım Diazem’i yarım saat sonra şimdi sizlerle konuşabilirim dedim. Çıktım ikisinin yanına hem işte kayınpederimin hem de üvey babamın yanına, ha bu arada da yine o köy evindeyiz, ahşap evde, [öz] babamla annemin de ee kendi nişanlarında çekilmiş bir portreleri var ki o portre yani resim o resim her üvey babam geleceği zaman indiririz ona saygımızdan ki görmesin hani öz babamla annemin resmini, o gittikten sonra o resmi oraya asarız. O resmi indirtmedim. O resim orada kalacak dedim. O resim orada duruyor, onları da karşıma aldım dedim ki şimdi sizinle konuşabiliriz. Babacığım dedim evet beni büyütmüşsün dedim Allah razı olsun dedim ama on sekiz yaşında dedim bu insanlara dedim babalık bedelini alarak dedim babalıktan istifa etmişsin dedim. Nasıl yani dedi. Evet dedim öyle söylediler çünkü dedim amcam da orda, bana söylenen bu adam artık senin baban değil biz babalık bedelini ödedik, senin baban şu adamdı diye resmi de göstererek, o bir dondu kaldı orda. Siz demediniz mi babanın babalık hakkını satın aldık babandan diye sende hakkı yok demediniz mi dedim hangi hakla çağırdınız bu adamı şimdi dedim hangi bu adam burda şu an dedim. Baba olarak mı? Bedelini ödediğiniz bir babalık için mi burda? Adamlar kaldı böyle ikisi. İkisi kendi aralarında bunun avukat tutmaya ihtiyacı yok zaten kendi kendinin avukatlığını yapıyor ve şöyle de bir tehdit aldım, buna bir kurşun çok yarım kurşunla işini bitirelim bunun diyor üvey babam polis ya hani elinde silah. Valla dedim değil yarım kurşun çeyrek kurşuna bir ihtiyacınız varsa buyrun harcayın hiç gözümde değil, bu iş bitti dedim … bundan sonra kendi hayatımı kendim kuruyorum, ben on sekizine kadar baba senin istediğin gibi yaşadım dedim, senin doğrularınla yaşadım ve beni evlendirdiniz layık gördünüz, on yıldır da bu çevre için bu aile için bunlar için yaşıyorum bundan sonra kendim için yaşayacağım dedim. Kusura bakmayın artık dedim. (Meltem Mahinur)

Meltem Mahinur’un eşiyle değil de kendi babalık deneyimiyle yüzleşmiş olması oldukça kayda değer bir detay. Yaşadığı koşullar içerisinde bunu yapmak için tek yol olan boşanma kararıyla tüm yaşamını şekillendiren bir karar mekanizması gibi işleyen babalığa meydan okumuştu. Dahası, bu anlatıda avukat olarak belirmiş, diğer anlatılarda başka kılıklara bürünmüş diğer otorite figürlerini de babalığın toplumsal temsilcileri olarak sayabiliriz.

Meltem Mahinur gibi Halime de boşanmak için çırpınanlardandı, ancak onun için, evliliğini en uygun zamanda sonlandırma amacıyla sürdürdüğü söylenebilir. Seneler önce ilk çocuğu doğduğunda boşanma kararı alır, annesi tarafından boşanmamak için ikna edilir:

Ailem beni zaten terk etmiş kaderimle baş başa, yesin dayağını otursun çocuğunu büyütsün yeter ki bize gelmesin … ben dedim daha tahammül edemiyorum dayak atıyor bana, işte şöyle davran, bana kötü davranıyor kötü hayat yaşatıyor, yok işte biz de çektik kaynana da kaynata da şey çocuklar, çocuğunu bırak gel dedi annem bana. Bir anne çocuğunu bırak gel der mi? Ben çocuğumu evladımı nasıl bırakayım? … Neyse dedim bu annem artık bana sahip çıkmıyor babam sahip çıkmıyor hem de kızım hesap et neyse onlara çok kırıldım hala kırgınım o yüzden anneme babama. Ondan sonra benim mutluluğumu mu istiyorlardı ne düşünüyorlardı bilmiyorum yani ayrılmamı istemiyorlardı. Neden istemiyorlardı onu hala çözmüş değilim, neyse ben dedim bu hayatı sen sabret Halime. (Halime)

Ancak vazgeçmek zorunda kaldığı kararı, yıllar sonra memur olarak çalışan eski bir arkadaşıyla karşılaşmasıyla gerçekleşir. Arkadaşının önerisiyle elişi yaparak sigortasını isteğe bağlı ödemeye başlar:

Arkadaşımla paylaştım sen dedi kendini dedi güvence altına al dedi hem sağlıktan yararlanırsın hem emekli olursun dedi ben bir uykudan uyanır gibi şak uyandım … arkadaşım Müşerref’in sayesinde Allah ömrünü uzun etsin ben emekli oldum. Üçe dörde kadar elişi yaptım, her ay beni bir titreme alıyordu, o kısıtlı parayla hem evi geçindiriyordum hem de gittim primimi ödüyordum. (Halime)

Emekli olduktan bir süre sonra eşinin yine şiddet uyguladığı bir gün boşanmaya kesin karar verir ve evden ayrılır:

Sonra ben geldim aileme dedim ağlayarak anneme babama … daha dedim çekemeyeceğim artık dedim buraya kadar geldi doldum artık, ben bu hayatı daha yaşamak istemiyorum dedim, ayrılığa karar verdim, gitmeyen bir evliliği otuz sene dedim aynı çatı altında ayrı yaşadım artık daha dedim tahammül gücüm kalmadı babacığım dedim. Tamam kızım dedi kararını verdinse ayrıl dedi babam … Allah’ıma her gece ağlıyordum, yastığımı ıslatıyordum, çocuklarımı okutacağım, o planı kurmuştum ben uyguladım çocuklarımı okutacağım bu eşimden bana fayda yok, kendimi işte SSK’lı yaptım emekli olduktan sonra ayrılacağım diye söz vermiştim Allah’a. Ayrılacağım ben dedim eninde sonunda Allah’ım ayrılacağım ben diyordum yani onunla konuşuyorum … Allah’ım diyordum … kendimi emekli edeceğim çocuklarımı okutacağım ondan sonra ayrılığa karar vereceğim Allah’ım diyordum. Onları, planlarımı tek tek tatbik ettim ve başarıyı elde ettim. (Halime)

Özellikle son sözcükler bir iş toplantısıda yankılanıyor gibi gelmişti görüşme esnasında. Halime gibi birçok kadın eşleriyle olan ilişkilerini en uygun zamanda sonlandırmak adına sürdürmüştü. Ayrıca, Halime’nin durumunda daha önceleri her evi terk edişinde geri gönderildiği göz önünde bulundurulursa, emekli maaşı gibi kişisel bir geçim kaynağının olmasının ailenin boşanma kararını kabul etmesinde etkili olduğunu düşünülebilir.

Aysel’in boşanma kararını alışı çetrefilli ve şiddetle yoğrulmuş bir süreç olmasına rağmen tam da bu karakterinden ötürü bir meydan okuma alanına dönüşmüş. Evlerindeki tüm eşyaların eşi tarafından teker teker satılması üzerine eşinin annesinin evine yerleşirler ancak eşi bu sefer annesinin evini satmaya karar verir. Eşinin, annesiyle giriştiği bir tartışmanın sonunda kayınvalidesini sakinleştirmek isteyen Aysel, eşi tarafından işine karışılmasını istemediği gerekçesiyle azarlanır ve Aysel o gece ayrılmaya karar verir:

[Demek ki] … hiç bir şey hissedilmiyorum yani. E zaten ben bir şey hissedilsem bugüne kadar o kadar dayağı yiyip bu kadar aşağılayıcı söz duymazdım çocuğumun yanında. Çocuğumun yanında bana mesela çok çirkin bir şey söylüyordu, Aydın anne bu ne demek diyordu ben onu ona açıklayamıyordum ve Aydın okula gittikten sonra ilk işi sözlükte onu bulmuştu. O kelimeyi bulmuştu. Bak bu bu demek demişti … Ve nitekim ben o gün o lafı söyledikten sonra ben bir torbaya böyle valiz falan ayarlayamadım bir torbaya çok zaruri ihtiyaçlarımı doldurdum, koydum, gitmeye karar verdim … Bu benim bütün aldı o iç çamaşırlarımı şeyden apartmandan o tırabzanlardan aşağı fırlattı affedersiniz böyle iç çamaşırlarım her bir bir yerde savrulup duruyor. Nasıl utanıyorum nasıl utanıyorum bir an önce kimse görmeden onları ordan toparlamam lazım sanki bir ahlaksızlık yapmışım gibi ve koştur koştur merdivenlerden indim, onları alıp torbaya basıyorum ve kapıya geldiğimde kapı üzerime kapanmıştı bana kapıyı açmıyorlardı annesi nasıl yalvarıyor bırak kapıyı açalım diye … ben kaldım kapıda çok fazla ses de edemiyorum çünkü insanlar çıkıp beni kapıda görecekler … Karanlıkta bekliyorum neyse ki apartmana ne gelen var ne giden var çünkü çok geç bir saat gelen giden yok bekliyorum neyse evet dediğim gibi geç bir saat belki gece bir buçuk belki iki oldu kapı yavaşça açıldı, biliyorum ki annesi, gel kızım sızdı dedi … neyse ben o geceyi işte orda geçirdim, ondan sonra bir gün sonra gittim ve gidişim o gidişti … boşanma davasını açtım, o eline celp geldiğinde tabii çok sinirlenmiş … iş yerime geldi, görüşmek istediğini söyledi ben de iş yerinde olamayacağını park var oraya git bekle öğlen tatilinde ancak gelebilirim dedim, şu an iş yerinde görüşemem seninle. Onu gönderdim ve gittim öğlen arasında evet dedim ne görüşmek istiyorsun. İşte bana tekrar birleşelim dedi. bütün her şeyi istediğin gibi senin istediğin gibi olacak dedi ben bir şey istememiştim ki. Ben anladım o söyleyince, ben hiçbir şey istememiştim o güne kadar. Ondan hiçbir şey istememiştim o beni dövdüğü halde beni neden dövüyorsun bile dememişim ben. Ben sadece her şeyi kendi kendime gurur yapmışım, içimden yıkılmışım dökülmüşüm ama içimden de bilenmişim ben bu insanı tek yapacağım bir gün terk etmek. Sanıyorum ki ben insanı terk ederek cezalandırmış olacağım ve biz ödeşmiş olacağız sanki. Bugüne kadar sormuyorum içiyor bu insan ilk zamanlar sorardım neden bu kadar çok içiyorsun diye bana çok sinirlenirdi onu da bıraktım neden içtiğini de sormuyordum. Dayak yiyordum günlerce konuşmuyordum halbuki arkasından konuşmalıydım. Sen beni neden dövüyordun? Sadece çok aşağılık söz çok aşağılık sözler işittiğim için onu söylüyordum çok aşağılık sözlerin için sana çok kırgınım diye … Ne benim istediğim gibi olacak dedim, her şey istediğin gibi, ben bir şey istemedim ki dedim, ben bugüne kadar senden hiçbir şey istemedim dedim, kıyafet istemedim, yiyecek istemedim, gerçekten hiçbir şey çünkü getirmezdi ekmek bile getirmezdi eve … Biz diyor evi diyor satıyoruz diyor, artık diyor onlar da diyor ikna olmak durumunda kaldı diyor … ve ben diyor kendi payıma düşen parayı diyor senin hesabına bankaya yatıralım diyor. Sen nasıl istiyorsan diyor kiralık bir ev tutalım diyor içini de diyor istediğin gibi daya döşe diyor. Çok ilginç ya ve o gün ve o an dumura uğradım … son kavga buydu dedim ve sen bana dedin ki sen bana karışamazsın böyle bir söz hakkın yok senin bu evde, sen kimsin ki karışıyorsun ve ayrılık nedenimiz buydu dedim, asla böyle bir şey kabul etmiyorum dedim, çok doğru bir karar almışım senden boşanıyorum her ne pahasına olursa olsun, bugüne kadar dedim evet bana çok tehditler söyledin belki yapabilirsin belki yapamazsın bilmiyorum ama hepsine varım dedim. (Aysel)

Boşanmanın neden olduğu duyguların ve reaksiyonların heterojenliği görüşmeciler tarafından farklı şekillerde dile getirilmişti. Örneğin Yaprak ilk boşanma deneyimini şu şekilde ifade etmişti:

Evlenip boşandım demek benim için bir gurur kaynağıydı … herkese boşandığımı ilan etmekle ilgili bir şey vardı, annem falan diyordu ki ya kızım sen yirmi iki yaşındasın çok gençsin ne gerek var hani evlenip boşandığını söylüyorsun falan ben de hani bundan daha önemli bir şey mi olur ki hani CV’de yazılacak referans yani, hani ben evlendim ve evlilik dönemi geçirdim ve boşandım … Ee detayları paylaşmamakla beraber hani insanlara ee -la bunu paylaşmaya başladım … bir hikaye ee ördüm … ee hani tam Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi yani bir sürü meşakkatli bir şeylerden geçilmiş … kendi kendimin kahramanı ilan ettim kendimi. (Yaprak)

Reyhan da benzer bir anekdot paylaşmıştı:

Ayrıldıktan sonra bir an bile pişman olmadım boşandığıma her gün daha da şükrediyorum iyi ki boşanmışım diye  hatta … [davadan] sonra hemen soluğu hükü, nüfusta aldım, saat diyeyim ki on bir buçukta boşandık ben on ikiye yirmi var hükümetteyim yan yana zaten, şeydeyim nüfustayım. Adama dedim ki işte şey dedim kimlik değiştirmek dedim boşandım da dedim tamam dediler hemen işlemler başlatıldı, bir türlü şey boşanmış çıkmıyorum, nasıl olur diyorum boşandım ben diyorum adam en sonunda dedi ki ne zaman boşandınız dedi, valla on dakika filan oldu dedim bir kahkaha bastılar, odada. Nasıl on dakika ya sana daha mahkemeden kağıt gelecek [dediler], 11 Eylül’de boşandık Aralık’ın yedisinde bana kağıt geldi boşandınız diye o gün ilk evrakı alır almaz gittim kimliğimi değiştirdim. Yani böyle. (Reyhan)

Bu anlatılar boşanmanın etkilerinin ve yorumlama biçimlerinin farklılaşabileceğini, kutlanacak bir olaya veya bir meydan okuma alanına dönüşebileceğini gösteriyor.

Eşi boşanmaya ikna etmek ve çocukların desteğini almak

Anlatıların bir diğer ortak noktası kadınların boşanmak için kocalarını ikna etmek zorunda kalmaları ve bu süreçle, sıkça vurguladıkları rol yapma yeteneklerinden faydalanarak baş etmeleriydi.

Buket’in aktardıkları bu durumu özetleyen anlatılardan yalnızca bir tanesi. Boşanma sürecini anlatmaya başladığında kendisiyle bir hesaplaşma içine girerek kurduğu ilk cümle “Bir erkekte ben ne istiyorum, bir evlilikten ne bekliyorum o soruyu hiç kendime sormadan evlendim” olmuştu. Sonrasında ise evliliğinin ikinci günü bunu yürütemeyeceğini anladığı halde ailesinden çekindiği için geri dönemediğini ve boşanamadığını aktarmıştı. Fakat seneler sonra boşanmaya karar verdiğinde önce ona annelik sorumluluklarını hatırlatan oğlu tarafından üniversite sınavlarına hazırlandığı ve düzeninin bozulmasını istemediği gerekçesiyle durdurulmuş. Bunun üzerine boşanma kararını bir daha gerçekleştirme fırsatını yakalayamayacağını düşünerek resmi olarak eşinden ayrıldığı halde, oğlunun üniversite sınavlarına kadar aynı evde kalmaya karar vermiş:

İşte dedim merak etme, boşandıktan sonra ilk defa el ele çıkan çift biziz bilmem ne, hep onun gönlünü yapa, alttan alarak içimden midem bulanarak ama her türlü hizmetini cinsellik de dahil yaparak ee rol yaparak açıkcası ikna ettim. Sonra on beş yirmi gün geri dönüş şansı var mahkemeden sonra bir daha itiraz etme hakkın onu da geçirdim sabırla … bir insanın böyle köle gibi kullanıp yönlendirmesine ee sindiremedim hazmedemedim yoksa gerçekten dayanırdım ölene kadar da götürürdüm o evliliği. (Buket)

Öyle görünüyor ki kadının görevleri arasında yer alan mutlu eş rolünü oynama zorunluluğu boşanma aşamasında eşleri ikna etmek için güçlü bir yönteme dönüşebiliyor. Ancak ikna edilen eşin ikna edilmesi gereken kişi olduğu bilinciyle çeşitli taleplerde bulunduğunu da belirtmek gerekir. Örneğin Reyhan bu tür bir anlaşma içerisinde boşanma kararını gerçekleştirenlerden yalnızca birisi:

Bak çok komik boşandık ee çıktık bana pazar parası verdi pazar, biz bir ay bir de aynı evde yaşadık ya öyle boşandık. Abisi sekizinci nişanlısıyla evlenecekti, hani duyulmasın boşandığımız diye Fatma da bırakır Aziz’i [kocasının kardeşi] diye tabii öyle, o anlaşmayla boşandı benimle o. Biz düğünde dans ettik, oynadık, öyle yani. (Reyhan)

Şiddet gördüğü için eşinden boşanan bir kadını boşandıktan hemen sonra bir düğünde neşe içinde eski eşiyle dans ederken hayal etmek kulağa oldukça absürd gelebilir. Ancak aile içi şiddetin devlet ve toplum tarafından normalleştirilen bir olgu olduğunu düşünürsek, kadının, boşandıktan sonra da baş başa kaldığı hayati tehlikeyle başa çıkabilmesi için kendi kaynaklarının ötesinde bir koruyucusu olmadığının ayırdına varabiliriz. Bu durumda absürd bulduklarımız ciddi eksikliklerin ve çarpıklıkların kötü birer yansımasından başka bir şeye dönüşmez.

Anlatılarda dikkat çeken bir diğer nokta çocukların, kadınların boşanma kararını alma ve uygulamadaki etkin rolleriydi. Buket’in anlatısında ortaya çıkan tablonun aksine katılımcı kadınların çoğu boşanma sırasında çocuklarından büyük destek gördüklerini belirtti. Örneğin Hale’nin boşanma kararını alışı ve bu kararı eşine aktarışı, bu durumun en açık örneklerinden birisi:

Oturduk masaya, dedi ki Gökhan baba dedi biz dedi seninle konuşmak istiyoruz dedi … ben hiç konuşmuyorum … baba dedi buraya kadar artık dedi, ben dedi annemin ağlamasını istemiyorum dedi, çünkü ben artık son zamanlarda her gece iki, iki buçuk şurda şu camın önünde burda sabaha kadar ağlıyorum … unuttum geçmiş gün sade Gökhan’ın o söylediği lafı unutmuyorum çünkü o kadar heyecanlıyım ki hani kavga çıkaracak bir şey yapar mı acaba endişesi var … konuştu konuştu, tamam çok güzel, her şey bitti. Dedim ki ona, bak dedim birbirimize süre tanıyalım, belki dedim bak ben de bir sene sonra daha bir kendime gelirim çünkü sinirlerim bozuk hep ağlıyorum. Her şeye ağlıyorum tek başıma nerdeyse hiçbir şey yapamayacak haldeyim, hani böyle bir panik üstümde, bir heyecan çünkü devamlı neye nerden kavga çıkaracak korkuyorum … sonra dedim ilerde bak tekrar birleşebiliriz hani onu da öyle kandırıyorum. (Hale)

Hale’nin anlatısındaki ilgi çekici nokta eşiyle yüzleşmesinin büyük bir kısmının üniversiteye başladığında yani yetişkin bir birey olduğunda, oğlu tarafından gerçekleştirilmiş olması. Eski eşinin en çok saygı duyduğu kişinin oğlu olması nedeniyle evliliğinin Hale’ye verdiği acıyı dile getirecek en makbul aktaranın oğulları olması şaşırtıcı değildir. Nitekim o, babasının öfkesini durdurmayı ya da en azından yatıştırmayı başarabilen tek kişidir. Hale’nin tek başına herhangi bir şey yapamayacak kadar ciddi bir anksiyete içerisine hapsolduğunu hatırlarsak rol yapma ile birlikte en yakınındaki destek kaynağına sarılması oldukça anlaşılır bir durum.

Hale’nin anlatısında olduğu gibi diğer birçok anlatıda da çocukların kadınların boşanma kararına açık desteğini görmek mümkün. Örneğin Nur da oğlunun askere gidişi ve kendisine maddi ve manevi destek oluşuyla bu sürecin üstesinden gelecek gücü elde etmiş. Nur’un boşanma kararını alıp uygulamaya koyulması da eşinin kızını, maddi zorlukları neden göstererek üniversiteye göndermek istememesine karşı koyup bir tür meydan okumasıyla başlar. Kızının eğitim masraflarını karşılamak için planlar kuran Nur, eşinden gizli olarak KOSGEB eğitimlerine katılmaya başlar, oğlunun da desteğiyle başarılı olur ve evden ayrılır:

O zaman beş milyar param vardı, beş milyar parayla ben yola çıktım KOSGEB’le, kursuna gittim bu evde uyuyor söylemedim, o kadar çok öfkem vardı ki içimde ona dedim ki İŞKUR’un eğitimine gidiyorum İŞKUR’a, ona gidiyorum, bir işe gir ne olur çocuk okutacağım, yalvarırım yani bir üniversitede çocuk okutacağız yani bir emekli maaşıyla yapabilir misiniz? İmkanı var mı? Yaşam standartımız belirli bir düzeyde yani çok zengin hiçbir zaman olmadık ama bir çocuğu okutmak kolay değil, bir tanesini biliyorum çünkü. Neyse sorumlu değil, umursamaz, gamsız, hayatı boyunca böyleydi vurdumduymaz. Nur yaparsa oluyor, yapmazsa boyna ben yaptım böyle çocuklarımı ben okuttum, bana koyduğu verdiği harçlıkla konuşmasın. Ondan sonra KOSGEB’den ben o desteği aldım bu arada benim çocuklarım en iyi arkadaşlarım onlar benim ekibim, ee oğlum tabii bunları çok iyi biliyor kızım evde çok iyi biliyor ee oğlum bana o dönemde fakülteyi bitirdi, hemen askere gitti ben dedi asteğmenlik olarak yapacağım ben sana dedi sermaye parası kredi çekeceğim ama bu işi ne olur kur anne ne olur kur … gücüm yok, para hiç yok, ee o kirayı veremem, çok küçük on yedi metre kare bir yer buldum orayı tuttum, altı yüz lira kirayla,  KOSGEB’den alabildiğim kadar işte reyon hiç anlamadığım bir şey çok o kadar uğraştım, deli gibi koşturuyorum, döşemesi, duvarı, ışıklandırması bir sürü bunları ödemiyor KOSGEB, onları işte usta bilmem, burayı bilmem yirmi beş sene dışarda yaşamışsınız, düşünün hiç dükkan açmamışım hayatımda bunları sonra koşturarak oraya buraya derken ben o dükkanın tadilatını yaptırdım. Sonra bir İstanbul’a gideceğim dedim ablamlar gidiyordu, onlarla bir gezmeye gideceğim dedim, gittim ürünlere baktım ama burda tabii o arada da bunlarla şey yaparken bir iş düşünürken etrafta gözlem, gözlem yapıyordum kendim yani izliyordum ne olabilir, ne yapabilirim bir şeyler yapmam lazım işte kafe düşünüyorum, call center düşünüyordum, kağıt üzerinde benim eski işimden dolayı ama bunların çok daha maliyetli olacağını duyunca işte etrafımda da herkes pofidik bayanlar büyük beden hepsi kıyafet bulmakta zorlanıyor ya böyle bir sektör var internete girdim araştırdım sırf onlara özel bir yer olsun dedim ve bu kararı aldım ben … o dükkanı tuttum, çocuğum bana askerdeyken sekiz bin lira kredi çekti, sekiz bin lirayla açtım ben o dükkanı, ondan sonra ee peşinden ee işte alabildiğim kadar KOSGEB’den hepsini tabii hibe olarak birkaç milyar ihtiyaçlarımı karşıladı. Bu arada kızım fakülteyi tutturdu yüzde elli burslu İstanbul’u hayalini tutturdu hem de istediği bölümü, açılışa onu çağırdım, aynı evde yaşıyoruz biz düşünebiliyor musunuz? Aynı evde yaşıyoruz, ben her gün koşturuyorum adamın haberi yok. Adamın haberi yok! Bana ne dedi biliyor musunuz? Sen bunlara kaç gündür beri yaptın da haberim yok. Böyle bir insandan ayrıldım. Şimdi olmuş dedi, ben otururum kasada dedi. Ben bu adamı bu sevgisizliği ve bencilliği yüzünden boşadım … Ben burayı açtım, kızımı üniversiteye yolladım o zaman da aynı evdeyiz ve ben boşanma kararını aldım neden dedim taşıyayım ki artık? Çünkü ben bir de çok da kitap okuyorum yani kendimi artık, o mutsuzluğun bana biliyorum iç dünyamı ee bir dert sahibi olup hasta olup öleceğime inanıyordum ama benim iki çocuğumun bana ihtiyacı vardı, ondan onlara ne köy olur ne kasaba. Bu hayatı da yani yeniden yaşamam gerektiğini öyle bir an geldi bende bir volkan patlaması oldu ee çalınmış yıllarımı geri almak için yola çıktım. Benim hayatımı çaldılar, tek sebebi annemdir. Kurulan mutsuz bir evliliktir, bütün ideallerimi bütün hayatımı her şeyimi çaldılar ve kırk altı yaşımda, kırk beş yaşımda ben bunu geri almaya karar verdim. Dört yıldır bu mücadeleyi veriyorum, ona boşanma kararı aldığımda silahlarla indi, bana vurmaları filan olacaksa dedim olacak, olmayacaksa onun tek bir kurşununa da giderim umrumda bile değildi artık çünkü ben iki tane yapmam gereken en güzel şeyi yaptım, evlatlarımı üniversite mezunu yaptım, servetlerini eline verdim. Önce bir doktora gittim doktora da dedim ki bu bir öfkeyse geçsin gene de bu yuva devam etsin sonra … ortak hiçbir şey yok, hiçbir şey yok! Benim kendime ispat, itiraf edemediklerimi doktorlarım itiraf etti. Ona söylediğimde bir sürü tantanalar yaşandı ve artık o kadar nettim ki tabii anne baba burası küçük yer o duruma gelmiştim hayatımda kimseyi artık dinlemeyecek pozisyondaydım çünkü dinlediklerimden mutlu olmadım, dinlemeden yolumu yürüme kararı aldım, hepsine resti çektim yani hayatıma karışırsanız silerim, o anne baba da ona dahildi. Oğlum gelmişti, oğlum ee çocuğu kızımı en son kızımla beni dövmeye kalktığında kızım yeter anne bitir dedi bundan üç dört yıl önceydi işte, bitir artık lütfen bitir ama tabii hiçbir sosyal güvencen yok, hayatında hiçbir devlette, kanunda adın yok, yerin yok (derin nefes alıp verir) kadınlar bu yüzden boşanamıyor bazen de. Tutunacak dalları yok. Oğlum bana dediği, söylediğimde ilk şey şu oldu anneciğim siyahla beyaz gibisiniz yıllardır da ne yaşadığınızı biliyorum, zaten kızım bir an önce yap bu işi artık bitir diyordu,  fakat onu daha küçük görüyorum o on sekiz yaşında, oğlum askerden gelmişti o dönemde işte anneciğim bitir artık yani yıllardır niye durduğunu da biliyorum, bizi düşünme dedi, biz artık bazı şeyleri görebilecek durumdayız, sonra ben bir gün ona ee artık net her şey doktor terapiler şunlar bunlar aylar sürdü tabii, ona işte kararımın net olduğunu yarın sabah da yarın sabahtan ya onun ya benim evi terk etmemiz birimizden birimizin gitmesi gerektiğini söylediğimde her zamanki adam ben niye gideyim, ben ne yaparım, nerde yaşarım, ben kimin yanına sığınırım, ben sokaklarda kalamam dedi ve ben bu adamı yirmi altı sene çekmişim, ben dedi hiçbir yere gitmem dedi, her şey benim dedi, nerde yaşarım ben dedi, hangimiz erkektik? Gene benim dediğim doğru karardı, yani ben evin erkeği olmaktan bıktıydım artık, madem ben bu evin hayatta erkek gibiysem dedim ben bir tane üstümde bana sevgisi olsaydı ben onu çekerdim, sevgisi de olmayan bir insanla kalmamın hiçbir mantığı yoktu. O zaman sabah ben giderim dedim ve ben ertesi gün sabah şu çantamı alıp evden çıktım. O da beni kapıdan uğurladı.

  • Nereye?
  • İşime. (Nur)

Sevil, boşanma kararı aldığında çocuğu ilkokul döneminde olan birkaç görüşmeciden biriydi ancak o da çocuğunun yaşı küçük olmasına rağmen ondan gördüğü destekten memnundu:

Tek celsede boşandım çünkü ben haklıydım … oğlum [herkesten] daha çok sevindi bak bunu unutmayalım oğlumun o kadar hoşuna gitti ki bir çocuğun hoşuna gider mi anne babanın ayrılması? Ona ablam söyledi çünkü ben söyleyemiyordum … demiş ki annen baban ayrı olsa sevinir misin? Valla teyze demiş, on gündür burdayım dünyalar benim demiş, babam hiçbir yeri kırmıyor, görmüyorum. Tamam babam demiş ama akıllı bir çocuktu, hiç değilse demiş kötü laf duymuyorum demiş, hiç değilse kafamı yastığa rahatça koyup korkuyla uyumuyorum demiş. Hiç değilse annem o bağırdığı zaman beni alıp komşulara gitmiyor, başka bir yere gitmiyor demiş, annem gidiyor sabah burda mesela bi yere gideceği zaman gidiyor işe gideceği zaman gidiyor gene gidiyor ama ben burda huzurluyum demiş ama babam alırsa o zaman işler kötü olur demiş, ben orda yapamam teyze demiş, anneme söyle beni alsın demiş. (Sevil)

Boşanmanın çocuklar açısından doğal olarak zararlı olduğunu öne süren popüler bir bilgelik olması açısından bu oldukça önemlidir. Furstenberg ve Kiernan (2001) tarafından yapılan uzunlamasına araştırmaya göre boşanmanın etkileri zamanlamaya, çocukların toplumsal cinsiyetine ve ebeveynlerin davranışlarına göre şekillenir. Bu nedenle iki araştırmacı tüm suçu boşanmaya yüklememe uyarısında bulunarak, boşanma öncesi koşullarının yarattığı sonuçlarla boşanmanın yarattığı koşulları birbirinden ayırmak gerektiğini vurgulamışlardır. Nitekim evlilik sürecinde birbirine zarar veren çiftler, evlilik boyunca çocuğun gelişimine de zarar vermiş olabilirler. Furstenberg ve Kiernan’ın vurgulamak istediği ekonomik, psikolojik ve sosyolojik perspektiflere ait tüm teorilerin savunduğu gibi çocukların, ancak ve ancak ebeveynlerin çocuk yetiştirmede iş birliği yaparak sürdürdükleri evliliğin dağılması sonucunda zarar görebileceğidir. Ancak anlatıların hiçbirisi böylesi işbirlikçi bir ebeveynlik ilişkisinden bahsetmemişti. Dahası, iki katılımcı kadın eşlerinin babalığını çocuk yetiştirmede kendilerine hiçbir şekilde karışmadıkları gerekçesiyle övmüştü. Aslına bakılırsa tüm anlatıların Delphy’nin (1976) görüşlerini haklı çıkardığı söylenebilir. Delphy’nin savunduklarını kısaca özetlemek gerekirse; evlilik ve boşanmanın çocuk bakımı açısından evli veya boşanmış olmak fark etmeksizin aynı madalyonun iki farklı yüzü olduğunu, her iki durumda da erkeğin bu sorumluluktan muaf tutulduğunu vurgular. Bu noktada belirtmek isterim ki Bernard van Leer Vakfı’nın desteğiyle 2014 yılında şiddet üzerine yürütülen bir araştırmaya göre, babalar hem ev işinde hem de çocuk bakımında daha az sorumluluk almakta. Böylece, bu durumun yalnızca bu araştırmaya katılanlara mahsus olmadığı iddia edilebilir. Bernard’ın (1982) belirttiği gibi çocuk sahibi olmak evliliği aileye dönüştüren faktördür. Bu durumda popüler bilgelik, çocukları koruma mazeretiyle rahatlıkla şiddet içerebilen ve bunun görmezden gelinmesini kutsallığına sığınarak sağlayan aile kurumuna hizmet etmektedir.

Bu bölümü Bohannan’ın bizleri çocukların ihtiyaçlarına hizmet ediyormuş gibi görünen fikirleri sorgulamaya davet eden sözleriyle bitirmeyi yararlı buluyorum:

Boşanmanın çocuklar için kötü olduğunu söyleyen geleneksel ve popüler bir inanç vardır. Aslında bu konu hakkında çok fazla şey bilmiyoruz […] eğer ebeveynlerin duygusal boşanma sürecindeki eğilimi suça meyillilikse çocuk suça yönelecektir. Ancak başka çocuklar benzer koşullara müthiş bir uyumlulukla veya nihayetinde ülserle karşılık verebilir. Boşanmanın yarattığı gerilim kesinlikle çocuklar üzerinde etki sahibidir, ancak çocukların vereceği karşılık boşanma kurumuna içkin değildir. Daha faydalı bir soru daha zordur: Çocukları, ebeveynlerini boşanmaya sürükleyen aile içi uyumsuzluklarla ve gerilimlerle baş etmek için nasıl donatmalıyız? En azından böyle bir soru ebeveynleri günah keçisi ilan etmekten veya toplumu suçlamaktan kaçınır ve bizlere çalışmaya başlamak ve yeni kurumlar oluşturmak için bir başlangıç noktası sunar. (Bohannan 1970, 48-49, çeviri bana aittir.)

Kaynaklar

Bernard, J. (1982). The future of marriage. New Haven: Yale University Press.

Bohannan, P. (1970). The six stations of divorce. In P. Bohannan (Ed.), Divorce and after (pp.   29 – 55). New York: Doubleday.

Cakmak, D. (2009). Türkiye’de çocuk gelinler. Retrieved from http://www.umut.org.tr/HukukunGencleri/TamMetinlerSunular/DirenCakmak.pdf

Delaney, C. (1991). The seed and the soil: Gender and cosmology in Turkish village society. Berkeley, Los Angeles, London: University of California Press.

Delphy, C. (1976). Continuities and discontinuities in marriage and divorce. In D. L. Barker and S. Allen (Eds.), Sexual divisions and society: Process and change (pp. 76 – 89). London: Tavistock.

Duben, A. (1985). Turkish families and households in historical perspective. Journal of Family History, 10, 75 – 97.

Erdoğan, D. (2014). Türkiye’de çocuk gelinler sorunu. Retrieved from http://hu-wgs.org/2014/03/turkiyede-cocuk-gelinler-sorunu/

Firestone, S. (1970). The dialectic of sex: The case for feminist revolution. New York: Bantam.

Furstenberg, F., Kiernan, K. E. (2001). Delayed parental divorce: How much do children benefit? Journal of Marriage and Family, 63, 446 – 457.

Fromm, E. (1956). The art of loving. New York: Harper & Row.

Giddens, A. (1992). Transformation of intimacy: Sexuality, love, and eroticism in modern societies. Stanford, California: Stanford University Press.

Gluck, S. (1977). What’s so special about women? Women’s oral history? Frontiers: A Journal of Women Studies, 2, 3–17.

Hart, K. (2007). The ambiguity of ‘Spousal Choice’ in a Turkish village. The Journal of the Royal Anthropological Institute, 13, 345 – 362.

Koğacıoğlu, D. (2004). The tradition effect: Framing honor crimes in Turkey. A Journal of Feminist Cultural Studies, 15, 118 – 151.

Ozyegin, G. (2009). Virginal facades: Sexual freedom and guilt among young Turkish women. European Journal of Women’s Studies, 16, 103 – 123.

Sirman. N. (2004). Kinship, politics and love: Honour in post-colonial contexts – The case of Turkey. In Mojab, S., Abdo, N. (Eds.), Violence in the name of honour: Theoretical and political challenges. (pp. 39 – 56). Istanbul: Istanbul Bilgi University Press.

The Foundation of Bernard van Leer. (2014). Aile çocuk şiddet: Türkiye’de 0-8 yaş arası çocuğa yönelik aile içi şiddet araştırması.

Vaughan, D. (1990). Uncoupling: Turning points in intimate relationships. New York: Vintage Books.

1 Yorum

  1. Bu yazınız iyi güzel keyifle okudum fakat baştan sona imla hatalarıyla dolu. Ropörtaj yaptığınız kişiler konuşurken “şeye gittim ya nüfusa gittim” demişse cümleyi hiç düzeltmeden olduğu gibi koymuşsunuz. Güzel yazınızın akıcılığını bozmuş açıkçası. Bir okuyucu olarak dikkat etmenizi rica ederim

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.