Orgazm bazen öylesine yoğun yaşanır ki yaşam arzusu neredeyse ölüm dürtüsüne yenik düşer ve kişi bu sonsuz gerilim-rahatlama döngüsünden kurtulmak ister. Fransızlar bu yüzden ona “küçük ölüm” der, la petite mort…

Azize Teresa’nın Vecdi

Fransızca’da orgasme, İngilizce’de orgasm, Almanca’da orgasmus; cinsel uyarım ve zevkin en yüksek noktası, doyum anlamına gelir. Orgazmın kelime kökeni orgasmos, Eski Yunanca’da şiddetli uyarım demektir. Kelimenin fiil hali ise şiddetle arzulamak, dolup taşmak, yanıp tutuşmak anlamına gelir. Alfred Kinsey 1950’de, cinsel faaliyetin hareketlerinin ve gerilimlerinin aniden kesilmesi ardından gelen rahatlama/huzur olarak tanımlar orgazmı. Dünya Sağlık Örgütü’nün kadın orgazmı komitesi ise (ki evet böyle bir komite var); Yoğun zevk duygusunun değişken ve geçici bir doruğudur orgazm, başkalaşmış bir bilinç hali yaratır, genellikle vajinayı saran pelvik çizgili kas yapısında istemsiz ritmik kasılmalar görülür, çoğu zaman rahim ve anüste seksin neden olduğu vazokonjesyonu (damarların kanla dolması hali) çözen kasılmalar, genellikle kendini iyi hissetmeye ve rahatlamaya neden olur. diye tanımlar. Ancak orgazm salt çok yönlü bedensel bir olgu ya da işlev değil, bir yaşanmışlık hali ve kişisel tecrübenin bir özelliğidir.

Eğer kişi orgazmı tek başına deneyimliyorsa buna soloorgazm ya da otoorgazm denir. Yani eylemin öznesiyle nesnesi, deneyimleyen kişi ile tetikleyen kişi aynıdır. İki ya da daha fazla kişi tarafından deneyimleniyorsa da heteroorgazm olarak anılır, ancak burada kastedilen heteroseksüel iki kişi değildir. Partnerlerin aynı anda/eş zamanlı deneyimlediği orgazma ise düoorgazm adı verilir, ki kendisi Hollywood’un ve porno endüstrisinin hayatımıza soktuğu ve çoğu zaman arzu edilen sıklığı ile gerekliliği tartışmalı bir hedeftir.

Orgazm olabilmenin temel ilkesi, rasyonel olarak kontrolü bırakabilmekten geçer. Her defasında sanki ilk kez yaşanıyormuş gibi büyük ve eşsiz bir deneyim olmalı, kişiyi sürekli ve yeniden hayrete düşürmeli, serseme çevirmelidir. Bu nedenledir ki kişi sürekli bir yenisinin peşine düşer; ne kadar çok tatmin olursa o kadar çok yenisini ister.

Kimileri için sadece bir hafiflemedir, bir nevi dürtü ve güdülerden kurtulma; kimileri içinse metafizik boyutlara geçişin sınırında bir deneyimdir. Bazen öylesine yoğun yaşanır ki yaşam arzusu neredeyse ölüm dürtüsüne yenik düşer ve kişi bu sonsuz gerilim-rahatlama döngüsünden kurtulmak ister. Fransızlar bu yüzden ona küçük ölüm der, la petite mort

Orgazm, kısa bir zaman dilimi içindeki farklı duygulardan oluşmuş bir kokteyldir aslında. Tam da bu hâli onu benzersiz kılar. Arzu, coşku, mutluluk, hırs, ihtiras, şehvet, yaşam sevinci, neşe, sıcaklık, kutluluk, huzur, bazıları için okyanussal sevinç… Bir sürü duygunun peş peşe ve iç içe geçtiği, aslında kısacık bir zaman dilimi. Kutluluk ruhsal dengeyi, çoğunlukla çatışma halindeki ruhsal bileşenler arasındaki uyumu, iç huzuru ifade eder. Orgazm sonrasının sunduğu duygu budur; hafifleme, ödüllendirilme ve hoşnutluk.

Peki evrimsel açıdan orgazm nasıl değerlendirilebilir?

Milyonlarca yıldır tüm yaşam formları üremek zorunda kalmıştır, bu nedenle de cinsellik evrim yolundan ilerlemiş en temel hatlardan biri olmuştur. Peki orgazm neden vardır? Onsuz da üremek gayet mümkündür çünkü. Verilecek en hızlı yanıt, “çünkü zevk veriyor, vermeseydi üremezdik” olacaktır. O zaman ikinci soru gelir hemen akıllara, hayvanlar cinsellikten zevk alır mı, evetse gelişimin hangi aşamasından itibaren olur bu?

Primatlar, orgazma en yakın deneyimi yaşar ve kas kasılmaları, taşikardi-taşipne (kalp atım ve solunum sayısında artış), kan basıncında yükselme gibi insanlarınkine benzer fizyolojik reaksiyonlar gösterirler. Primatlar içinde bonoboların ise özel bir yeri vardır. 120’ye yakın üyeden oluşmuş büyük gruplar içinde yaşarlar, dişi bonobolar tarafından domine edilir, buna rağmen genelde yatay bir hiyerarşi sürdürürler. Duygudaşlık yapabildiklerine dair işaretler gösterirler, yaralı grup arkadaşlarına sarılıp mırıldanırlar örneğin ya da hislerini ses çıkarıp surat asarak/mimik kullanarak ifade ederler. Elleme, okşama, sürtünme, oral seks, öpüşme gibi her türlü cinsel eylemde bulunan bonobolar, cinsel ilişkiye ise genelde yüz yüze girerler ve çoğu biseksüeldir. Tarif edilen haliyle bonoboların doyumu/hazzı önemsediğini ve bunun için çabaladığını söylemek pek de yanlış olmaz herhalde.

Herhangi bir türde üreme amacıyla erkeğin spermini dişi bedene ulaştırması ve bunun için (hadi) bir orgazm yeterlidir, fazlası enerji israfı olur diyelim. O zaman kadın orgazmı neden vardır acaba? Bu konudaki üç teoriden ilki, orgazm kasılmalarının spermlerin emilmesine ve aralarında iyi durumda olanların ayıklanmasına yardımcı olduğu; diğeri yüksek haz beklentisi olmadan dişinin çiftleşmeye yanaşmayacak oluşu ve sonuncusu ise iyi bir ilişkiye girilebilecek doğru eşi bulmayı sağladığıdır. Eğer kadın orgazm olamıyorsa erkek yanlış kişi demektir. Bu teorilerden hangisinin hakikat olduğu açıklığa kavuşturulamamış olması önemli midir? Yoksa hayatta sadece kadını hoşnut etmek üzere var olduğunu düşünerek bu biyolojik asimetriyi lehe çevirmek mümkün müdür?

Dişi homo erectus’un pelvisi (leğen kemiği) büyük beyinleri dolayısıyla büyük kafaları taşımaya yetecek genişlikte değildir, bu nedenle bebek merkezi sinir sistemi yeterince gelişmeden ve dolayısıyla yoğun bir doğum sonrası yenidoğan bakımına ihtiyaç duyarak doğar. Belki de bu yüzden evrim, üreme işlevine ek olarak duygusal bağlanmayı geliştirmiştir. Bu bağ sayesinde ziyadesiyle zahmetli olan bakım verme işlevi üstlenilebilmiş, bu durum yenidoğanın hayatta kalmasını güvence altına almıştır diyebiliriz.

Evrimin ürünleri başlangıçta türün devamlılığı üzerine yoğunlaşmakla birlikte zamanla bağımsızlaşır ve kendi başlarına var olurlar. İnsan için orgazm, evrimsel gidişatta böyle bir bağımsızlaşmadır. Çünkü üreme işlevine sınırlı kalmamış; ruhsal, düşünsel, sembolik, toplumsal ve kültürel bir olguya dönüşerek insanileşmiştir. Yani üreme işlevinden, biyolojik komponentinden çıkmış ve gerçek anlamda yaşamsallaşmış, sosyalleşmiş, politikleşmiştir.

Cindy Meston ve David Buss; Kadınlar Neden Seks Yapar isimli kitaplarında, kadınların hangi motivasyonla seks yaptığını araştırmış ve 237 farklı neden sıralamışlardır. Bunlar arasında; rahatlatıp uykuya dalmayı kolaylaştırma, bağırsak hareketlerine yardımcı olma, can sıkıntısını giderme, konsantrasyon arttırma, iletişimi geliştirme, gençleştirme, muhteşem bir doğum günü hediyesi olma, yeni bir cana hayat verme, kışları ısıtma, ağrıyı aspirinden daha iyi kesme, kalori yakma, yazar tıkanıklığını giderme, jetlagi unutturma, fazla çalışmayı önleme gibi nedenler sayılmıştır. Eğer orgazmı, hele ki kadın orgazmını salt evrimsel bir bakışla yorumlayacak olsaydık, bu 237 ayrı nedeni nereye koyacaktık?

Ain Sakhri Aşıkları

Masters ve Johnson, insanda cinsel davranışı ve cinsel tepki döngüsünü keşfeden ve bunu 1960’lı yıllarda yapan iki devrimci araştırmacı. Bugün bildiğimiz birçok şeyi onların merakına, cesaretine ve çalışkanlıklarına borçluyuz. (İzlemeyenleriniz varsa, onların öykülerinden uyarlama Amerikan TV dizisi, Masters of Sex, tüm malum mecralarda ulaşılabilir, iyi de olduğu söylenebilir). Onlar bize insanda cinsel yanıt döngüsünü öğretmeden önce de, aslında tarih boyunca cinsellik insanların merak ve ilgi konusu olmuştur. Cinsel ilişkideki kucak kucağa bir çifti gösteren heykelcik, Ain Sakhri Aşıkları,11.000 yıldan fazla zaman önce yapılmıştı ve Valdaro Aşıkları 5.500 yıllık bir mezarda birbirlerine sarılarak yatmaktaydı. Lorenzo Bernini tarafından yapılan Azize Teresa’nın Vecdi heykeli bize orgazmı gösterirken İncil’de onun ağzından aktarılan dua şöyleydi:

“O kadar şiddetliydi ki, acıyla haykırdım feryat figan. Ama tam da o anda öylesine sonsuz bir boşluk hissettim ki ebediyen sürmesini diledim.”

Valdaro Aşıkları

Bir de Yunan mitolojisinden Teiresias vardır. Rivayete göre Teiresias, bir zamanlar çiftleşen iki yılan görmüş, bir sopa alıp dişi yılanı öldürmüş ve kadın olmuş. Yedi yıl sonra yine aynı yerde aynı çiftleşmeyi görmüş, bu sefer erkek yılanı öldürmüş ve yeniden erkek olmuş. Yaşadığı bu olay tanrılara kadar ulaşmış, Zeus ile Hera, erkeğin mi yoksa kadının mı seksten daha çok zevk aldığını tartışırlarken bir cevap bulabilmek için doğal olarak Teiresias’a başvurmuşlar. Teiresias: Erkek bir zevk duyarsa, kadın onun dokuz mislini duyar. diye buyurmuş. Tartışmayı kazanmaktan memnun olan Zeus, Teiresias’a kâhinlik yeteneği ile uzun bir ömür vermiş, Hera ise kadınlığın sırlarını açığa vurduğu için gözlerini kör etmiş. İşte böylece kadın orgazmının daha şiddetli olduğu bilgisi günümüze kadar anlatılagelmiş. Masters ve Johnson ise buna itiraz etmiş, “gidiş yolu farklı olsa da alınan zevk aynıdır” demiştir. Cinsiyetler arası farkın kadınların tekrarlayan kereler ve art arda orgazm olabilmesi olduğunu göstermiştir. Yine de kadınların payına ahlaksızlık ve cadılıkla itham edilmek, şeytanlarla birlik olmakla suçlanmak kalmıştır.

Teiresias

Simone de Beauvoir, kadın ve erkek cinselliği arasındaki farkı şöyle anlatmıştır: “Şehvetin kadın ve erkeklerdeki görünümü hiç de aynı değildir. Kesin olan bir şey varsa o da birleşmenin erkek için boşalma gibi kesin bir biyolojik amacının olduğudur. Elbette bu amaç bir yığın çok karmaşık başka yönelimden geçerek hedeflenir, ama bir kez gerçekleştiğinde arzunun doyurulması değilse bile bir sonucu, en azından ortadan kalkması olarak görülür. Kadındaysa tam tersine başlangıçta hedef belli değildir ve fizyolojik olmaktan çok psikolojik bir nitelik taşır. Kadın heyecanın, genel olarak şehvetin peşindedir ama bedeni aşk edimi için hiçbir kesin sonuç tasarlamaz. Bu yüzdendir ki onun için birleşme hiçbir zaman tam olarak sonlanmaz, hiçbir amacı yoktur. Erkeğin hazzı son hızla yükselir, belli bir eşiğe eriştiğinde tamamlanır ve ani bir orgazmla sönümlenir. Kadın hazzı ise tüm bedene yayılır, her zaman cinsel organlarda odaklanmaz, öyle olduğunda bile vajinadaki kasılmaları gerçek bir orgazmdan çok, ritmik olarak doğan, geriye çekilen, yeniden oluşan, bazı anlarda doruğa erişen, ardından arası açılan ve hiçbir zaman tam olarak yok olmadan eriyen bir dalgalanmalar sistemi oluşturur. Hiçbir belirli sonucu olmadığı için haz, sonsuzluğun peşindedir. Kadının erotik olanaklarını sınırlayan, kesin bir doyumdan çok çoğu kez sinirlerin veya kalbin yorgunluğu ya da psikolojik bir doygunluktur.”

Feminizmin öncül sloganı “kişisel olan politiktir”i cinsellik için yorumlayacak olursak “mastürbasyon da politiktir” diyebilir miyiz? Herkes mastürbasyon yapar. Yaşlılar-gençler, erkekler-kadınlar-queerler-nonbinaryler, bütün kültürlerde, bütün zamanlarda…Evrimsel bakış açısı kısmen üreme odaklı olmasına rağmen evrim, üremeye faydası olmayan cinsel eylemleri, yani mastürbasyonu da açıklar. Öyle ki vücudu eskimiş spermlerden temizler ve sperm üretiminin devam etmesini sağlar. Evet bildiniz, bu da erkek mastürbasyonu açıklaması oldu. Kadınlar neden mastürbasyon yapar yahu Evrim Bey?

Mastürbasyonun birçok avantajı vardır; kişinin kendi cinsel özelliklerini, neyi/nasıl sevdiğini keşfetmesini sağlar, sadakatsizlik cinsel isteksizlik kıskançlık içermez, özgürlüğün mihenk taşıdır, kimse tarafından denetlenmesi mümkün değildir ve özünde kural tanımazdır. Her insan kendisi ile istediğini yapabilir. İyi bir cinsellik için de özgür olmak mecburidir. Ancak mastürbasyon tarih boyunca dinlerin ya da otoriter eğilimlerin hedefinde olmuştur.

Bir Hristiyan anlatısı olarak, Aziz Onan, abisinin eşi ile cinsel ilişki kurmakta ancak gebelik oluşmasından endişe ettiği için dışarı boşalmaktaydı. Mastürbasyon için bu azizin isminden hareketle onanizm tanımı getirilmiştir. Ortaçağ Hristiyanlığı onanizmi tabii ki reddetmiş, doğrudan üremeye hizmet etmeyen tüm hazlar günah olarak ilan edilmiş, lanetlenmiştir. Vatikan mastürbasyon için “hastalıklı bir edim” demiştir. Sonuç olarak mastürbasyon günah, doğaya aykırı, çiğ ve bağımlılık yapıcı olarak tanımlanmıştır. Talmud Yahudiliği mastürbasyonun kendisinden çok meninin üremedeki verimliliğini dert edinmiştir. Genel olarak Yahudilikte de cinsellik dizginlenir, üreme işlevi ön plandadır, tutku ve şehvet geride. Bu konuda yapılmış bir şaka vardır hatta.

-Dansa izin var mı?diye sorulur.

-Hayır, fazla şehvetli.

-Sekse izin var mı peki?

-Evet, millet üremeli.

-Ayakta sekse izin var mı?

-Hayır, dansa dönebilir.

1758’de David Tissot tarafından yazılan Onanizm, Kendi Kendine Tatminin Neden Olduğu Hastalıklar isimli kitapta; mastürbasyonun, oral ve anal seksin hastalık yaptığı, uzuvlarda uyuşukluk, başta güçsüzlük, yüzde solgunluk, gözlerde baygınlık ve memelerde sarkıklık oluşturduğu söylenmiştir. Modern bilimin mastürbasyon aleyhinde söylenen her şeyin tıbben yanlış olduğunu ortaya koymaya başlaması 19.yüzyıl sonlarını bulmuştur. Histerik semptomlardan muzdarip kadınların tedavisinde kullanılan elektrikli vibratörlerin keşfini, eğlenceli bir dille anlatan Hysteria isimli filmi bu açıdan önerebilirim.

Cinsellik tarih boyunca insanlığın gündeminde hep üst sıralardadır. Ancak performans toplumu olmanın bir handikapı olarak orgazm etrafında koca bir endüstri ve abartılı bir söylem gelişmiştir. Sinema ve televizyonda, gazete ve dergilerde, kitap piyasasında ve tabii ki internette… Ona ulaşmak şarttır, olmuyorsa her şey boşunadır. Bu konuda toplumu kalıplar içerisine sokan aslında bizzat pornografi endüstrisidir. Büyük ölçüde erkekler için üretilen pornografinin vazgeçilmez bir öğesidir orgazm. Kadının orgazmı daha az görünür olduğundan endüstri daha çok göze çarpan erkek orgazmı üzerine yoğunlaşır. Cinsel kurtuluşun sözcüleri, pornografinin tek taraflı, yani erkek odaklı olduğundan, kadın karşıtı olma eğilimi taşıdığından ve kadınları aşağıladığından bahseder. Bu nedenle ana akım pornografinin yerine feminist pornografi ortaya çıkmıştır. Bu akımın ilk nüvelerinin atıldığı yılları anlatan Deuce dizisine bakmayı düşünebilirsiniz.

Toparlayacak olursam (çünkü ziyadesiyle dağıttım), herkesin cinselliğini bütünüyle ve her yönüyle yaşamaya hakkı vardır. Bu salt bir kültürel hedef ya da norm değil aynı zamanda temel bir insan hakkıdır. 21. yüzyılda hâlâ varlığını sürdüren, kadın cinselliğinin bastırılmasının en somut örneği olan kadın sünnetinin, aslında daha doğru bir tanımlamayla genital sakatlamanın ortadan kaldırılmadığı ve LGBTİ+’ların kendi gibi var olamadığı bir dünyada ne cinselliğimiz özgür kalır ne orgazmlarımız.

Orgazmlarınız özgür olsun.

Kaynaklar

Dorian Solot, Marshall Miller, Yaşasın Orgazm

Claus Steffen Mahnkopf, Orgazmın Felsefesi

Julia Heiman, Leslie Lopiccolo, Joseph Lopiccolo, Kadınlarda Orgazm Olma Yöntemleri

Cindy Meston, David Buss, Kadınlar Neden Seks Yapar

Robert Muchembled, Orgazmın Tarihi

4 YORUMLAR

  1. Kadın orgazmı neden evrimleşmiştir sorusu bilim dünyasında da popüler olan ayrımcı bir soru bence. Mesele sadece evrim sürecindeki kâr, zarar hesabıysa asıl orgazm olması gereken kadınlardır. Üremek için veya değil seks kadınlar için erkeklere göre daha riskli bir aktivite. Hiçbir şey olmasa bile vajina ve devamı bir iç organdır. Kâr, zarar hesabıyla bakacak olursak yavru doğduktan sonra bakımı anne ve baba birlikte üstlense bile; memeli hayvanlar için en azından doğum öncesinde yavru anneden besleniyor, anne karnında var oluyor. Kadın için risk çok daha büyük ve bu riski göze alması için olağanüstü bir orgazm yaşaması, büyük bir zevk alması gerekir bu bakış açısıyla. Bu bakış açısı bence doğru değil.

    Şu soru hiç sorulmuyor? Erkek neden zevk almak zorunda? Spermlerini zevk almadan da bırakabilirdi, mesele üremek olsaydı şayet zevk almak zorunluluğu olmazdı. Neden erkek zevk almak zorunda? Bakın bu soru hiç sorulmaz, çünkü o spermlerin çıkması için erkek illa zevk almak zorundadır. Oysa kadına göre erkek için birleşmenin maliyeti çok daha düşüktür.

    Orgazmın üremeyle ilgisi yok diyemem, elbette var ama zannedildiği gibi olmazsa olmaz ve tek neden değildir.

    Seks bir sosyalleşme biçimidir, bonobolardan bahsetmişsiniz, bonobolar harika bir örnek. Bonobolar seksi, seks öncesi oyunu ve orgazmı sosyal problemleri çözmek, ortamı yumuşatmak için de kullanırlar. Seks ve orgazm sosyalllesmelerinin bir parçasıdır ve eşcinsel yakınlıklar son derece yaygındır bonobolarda. Kendilerini çok seviyorum, bonobolar benim en sevdiğim arkadaşlarım. Beni bir tek onlar anlar 😀

    Seks ve orgazmın sosyalleşmek, bağlanmak, sorunları konuşmadan çözmek, güven duymak gibi çok sayıda işlevi vardır. İnsanlar yaptıkları sekslerin çok azında çocuk sahibi olurlar. İnsan canlısının seks yapmasının birincil sebebi asla üremek değil, sosyalleşmek, zevk almak, mutluluk duymak. Yani sonuçlara bakarak işlev ve sebep hakkında bilgi edinebiliriz.

    Ayrıca orgazm bilişsel gelişmişlikle de ilgilidir. Memeli hayvanlar dışında (çok geniş bir araştırma yapmadım ama düzeltmelere açığım) orgazm olan tür yok ya da bilinmiyor. Orgazm araştırması yaptığımda karşıma çıkanlar hep memeli hayvanlar. Tabii ki yavru bakımı memelilerde daha zahmetli ama orgazmın tek ve en büyük sebebi bence bu değil. Bence diyorum çünkü buna doyurucu cevap veren bir araştırma yok gördüğüm kadarıyla. İnsan da dahil memeli hayvanlar kognitiv, bilişsel kapasite olarak doğadaki en gelişmiş hayvanlardır.

    Yani diyeceğim şu ki, orgazmın işlevi üremenin çok ötesinde. Orgazmı üremeyle ya da yavru bakımıyla sınırlandırmak ve erkeklerin mutlaka orgazm olması gerekiyormuş gibi kadın orgazmının evrimsel olarak neden var olduğunu sorgulamak ayrımcı bir bakış açısı. Şaşırıyor muyum? Hayır. Bilim çıplak gerçeklik değil, yanlışlanarak ilerleyen bir birikim. Böyle bakmak gerekiyor bence. Ve asıl erkekler orgazm olmak zorunda değil, kâr-zarar hesabı erkeğin değil kadının tarafında evrimsel değerlendirirsek. O kadar meraklılarsa erkek orgazmı neden var diye sorulsun! Çünkü bu evrimsel denklemde olmak zorunda olmayan tek şey erkek orgazmı, kadın orgazmı değil.

    Ayrıca orgazmı üremeye indiremeyecegimizi hetero ilişkiler dışındaki ilişkilerde de görebiliriz. Ben biseksuel+ im, en güzel orgazmlarımı cis erkeklerle değil lubunyalara yaşadım. 😀

    Herkesin orgazm olmasını diliyorum, bir hedef olarak değil, üremek amaçlı değil. Zevk için, keyif için, bağ kurmak için, duygu için, aşk için, mutlu olmak ve mutlu etmek için, doyum için, yaşama hevesi ve neşe için orgazm olalım..

    Çok daha geniş bir araştırma yaparak yazmak isterdim ancak araştırma yapmadan bile sadece çevremize, kendimize bakarak gözlemle görebildiğimiz şeyler de var. Orgazmın üremeye indirgenmesi ve erkeğin zevk almak için yaratılmış bir canlı olarak kurgulanip kadının çile çekmeye mecbur bir canlı gibi görülmesi çok rahatsız edici ve bana o kadar saçma geliyor ki. Orgazmın ilişkileri düzenlemek, bağ kurmak, güven duymak, doyum yaşamak, hatta yalnız hissetmemek, dünyaya ve hayata neşe getirmek, yaşama sevinci vermesi gibi milyon tane işlevi varken ve bunu hepimiz hayatlarımızda yaşarken evrim kisvesi altında üstelik lubunyalari da yok sayarak, kadının zevkini, varlığını yok sayarak üremeye indirgenmesi zırvalık..

    Kadın orgazmı neden evrimleşmiştir sorusunu kabul etmeyelim. Bu soru tarafsız bir soru değil bana göre, toplumsal yargılardan bağımsız bir soru değil. Çok meraklı olan varsa erkek orgazmının evrimini sorgulasın önce.

    Her şey bir dualite etrafında dönüyor farkında mısınız? Benim bilime duyduğum idealizmim, sevgim, inancım ise yerle bir bir süredir… Üzgünüm gerçekten.. içine girdikçe ne kadar tiksindirici bulduğumu, bilimin nasıl bir oyuncak olduğunu, kimlerin elinde olduğunu gördükçe kahroldum, oluyorum. Beyaz zengin erkeklerin oyuncağı olmuş bilim. Gene de direniyoruz, var olmaya çalışıyoruz. Ama üzgünüm. Ne diyeyim ki başka..

    Yazı için çok teşekkürler.

  2. Bir şey daha eklemek istiyorum, evrimsel süreçleri lineer bir denklem gibi yorumlamaya yatkın oluyor genelde insanlar. Bunlar birer olasılık hesabı ve lineer denklem çözümleriyle ulaşılabilecek sorular değil. Çok karmaşık. Demeye çalıştığım şey bu. Dümdüz kâr-zarar hesabı bizi çözüme götürmüyor. Herhangi bir fonksiyon çıplak bir şekilde kâr ya da zarar getirmiyor. Milyarlarca yıldır devam eden bir süreci düz bir kâr-zarar hesabıyla düşününce bile erkeklerin o kıymetli spermlerinin ortaya çıkması için zevk alması gerekir fikrine ulaşmak zırvalık olarak görünüyor.

    Bakteriler konjugasyonla genetik materyal alışverişi yaparak dümdüz üreyebiliyorlar. Bir zevk de söz konusu değil. Zevk almak, orgazm bilişsel kapasiteden bağımsız değil. Bilişsel kapasite arttıkça ihtiyaçlar artıyor. Yaşam sadece üreme ve var olma çabasından çıkıyor.

    Bilim neden var? Sanat neden var? Neden insan dışı primatlar araç geliştiriyor? Çünkü bilişsel kapasite bunu gerektiriyor. Üremek nasıl ve ne kadar doyum verebilir insana? Bilişsel kapasite arttıkça ihtiyaçlar, doyumlar çeşitleniyor.

    Orgazmı, seksten alınan zevki üremeye hapsetmek, ya da üremek için var olan fonksiyonlar gibi görmek ne kadar gerçekçi? Tamamen bağımsız elbette değil ama ortada çok daha önemli bir şey var, bilişsel kapasite var. Sosyalleşme, güven duyma, bağlanma, zevk alma, anlam katma, neşe, sevinç, doyum ve hatta doyurma ihtiyacı, zevk verme ihtiyacı, zevke dair geri bildirim alma, bundan keyif duyma, tamamlanma duygusu..

    Üremek tek bir sebep olarak o kadar yavan bir şey olarak kalıyor ki bütün bunların arasında. Varlığı aktarabilmek elbette bir meseledir ama ondan daha büyük bir mesele var olmaktır. Ve bu var oluş insan için, bilişsel kapasitesi gelişmiş canlılar için üremek, yemek, içmek dışında birçok şeyle beslenmek ister. Yaşama anlam katmak ister, heves ister, neşe ister, güvende hissetmek ister, salmak ister..

    Klasik yaklaşımda biyolojik gerçekliğin dışında tutulan bir şey var: bilişsel kapasite, bilinç. Bu bilincin ihtiyacı neden bu kadar yok sayılıp çok temel işlevlere indirgeniyor? Neden kadın erkekten ayrı bir türmüş gibi kadın orgazmının var olması sorgulanıyor. Bakın insan neden orgazm olur, ya da diğer memeli hayvanlar neden orgazm olur sorusu sorulsa buna bu kadar tepki duymam ama hem insan için hem diğer hayvanlar için kadının orgazmının sorgulanması bana pek iyi niyetli ve tarafsız gelmiyor..

    Bu soru o kadar çok başka soruya sebep oluyor ki benim için. Kadınlık, erkeklik o kadar korkunç bir netlikle ayrıştırılıyor ki buna hayret ediyorum. Yani sanki doğada akıllı bir tasarım ve mekanizma var ve ortadan ikiye bölmüş her şeyi, birbirinden tamamen ayrı iki farklı canlı yaratmış ve kadın neden orgazm olur sorusu soruluyor? Neden olmasın denmiyor. Çok tuhaf. İçim kapandı.

    Kadın ve erkek orgazmının kendine has nitelikleri olabilir veya olmayabilir. Tamam araştıralım ve öğrenelim ama tarafsız sorular, hipotezler üretelim.

    Erkeklerin o kıymetli spermleri dışarıya çıkmak için zevke ihtiyaç duyarken; kadınların zevk alması sorgulanıyor. Tuhaf.

    Bir gerçekle daha başbaşa bırakarak sizleri gidiyorum. Kadınlar fışkırtma da yapabiliyor.. kendi üzerimde deney yapa yapa emin oldum artık, fışkırtabiliyoruz arkadaşlar ve bu çiş değil 😀

    Kutlanacak bir şey değil belki, gayet doğal olağan bir durum ama bunun için bile açıklama gerekiyor. Aman tanrım nasıl olur, kadınların gizemli dünyası, o fışkırtma değildir, kadınlar seks sırasında yatağa işiyor.. neler neler söyleniyor. Zaten daha düşüncenin temelinde, işlerin başında doğal bir olgu olmaktan çıkarılmış bir kadın cinselliği var. “Her şey çok şaşırtıcı, her şey çok tuhaf, nasıl olur? Kadın nasıl fışkırtabilir?”. Doğal bir olgu olarak yaklaşmak yerine, tuhaf, kışkırtıcı, şaşırtıcı bir şey olarak ele alınıyor kadın cinselliğinin detayları. Ama erkek cinselliği maşallah derya deniz, her şey mümkün. Söz konusu kadın olunca “mümkün” lerin sınırları çiziliyor.

    İsyan edecek öyle çok şey var ki..

  3. Sonsuzluk, kesinlik? Ne kadar faydalı ya da açıklayıcı? Açıklayıcı olmak zorunda mı? Bir şeyler rahatsız ediyor gene de.. Sonsuzluk, kesinlik? Ne kadar faydalı ya da açıklayıcı? Açıklayıcı olmak zorunda mı? Bir şeyler rahatsız ediyor gene de..

    Simone de Beauvoir a da tam katilamiyorum. Yazının bir kısmını okumuştum. Şimdi geri kalanını da okudum.

    Kadın cinselliğini erkek cinselliğinden tamamen ayırarak kadını sonsuz, doyumun çok da mümkün olmadığı bir dünyaya hapsetmiş gibi geldi. Kadının kesin bir doyuma ulaşması neden mümkün olmasın?

    Modern bilim kadını belirli kalıplar arasında sınırlarken ve farklı görünen bir deneyimi az rastlanır bir şey gibi yorumlarken (çünkü bu konuda yeterince veri yok ve bunun sebebi toplumsal, kadın cinselliğinin ve zevkinin yok sayılması); Simone de Beauvoir’in sonsuzluğa hapsetmesi arasında büyük bir fark nedense göremiyorum. İkisinde de gizemli bir durum var.

    Kadın cinselliği olağan olanın dışına itiliyor gibi hissediyorum iki yaklaşımda da. Bedenimiz sınırlıyken, deneyimlerimizin sınırsız, sonsuz ve doyurulamaz olması mümkün mü?

    Deneyimlerin limiti yoktur ama limitsizlik ile sonsuzluk aynı şey değildir. Yani iki yaklaşımda da tuhaf bir şeyler var. İkisi de kadını olağan olanın dışına itiyor.

    Simone de Beauvoir’in tanımındaki kadında oluşan ritm, geri çekilme, yükselme, ve yükselme ve geri çekilmenin zamana yayılmış olması, eriyen dalgalanmalar betimlemesine katılıyorum. Güzel ifade etmiş bence, bu yaşantısal bir durum. Ama sonsuz ve doyurulamaz bir şekilde değil bence. Kesin bir doyumun olmadığını söylemek bana gerçekçi gelmiyor. Kesin olarak doymak ne demek? Gerçekten anlayamıyorum, belirli bir zaman dilimi için mi o kesin doyumdan bahsediyor yoksa hayatın tamamı için mi söylüyor bunu? Kesin doyum hiçbir insanda mükemmel bir şekilde yoktur. Ben erkeklerdeki orgazmın da aniden, net ve tamamen, kesin bir doyumla sonuçlandığını sanmıyorum. Evet dalgalar birden, ansızın durmuyor, yavaş yavaş eriyen bir kar topu gibi azalarak bitiyor vajinadaki ritm. Ama kesin doyum ve sonsuzluk kavramları beni rahatsız ediyor. Hiçbir şeyin yüzde yüz bir netlikle açıklanması mümkün değil elbette ama kesinlik ve sonsuzluk iki ayrı uç, asla bir sonucu ya da bitişi yok. Bu kadar radikal bir yaklaşımı kabul edemiyorum sanırım. Gene de çok zihin açıcı.

    Demek istediğim, kadına, kadınlığa dair bir şeyi erkeğin tam karşısına koyarak kesinlik, sonsuzluk gibi kavramlarla açıklamaya çalışmak ve gizeme hapsetmek beni rahatsız ediyor. Gizem evet var ama herkes için var. Yaşamda hiçbir şey bir anda, kesin, net ve tamamen ani bir şekilde var olup yok olmuyor. Zaman içinde azalıyor, sönümleniyor.

    Geçen gün ölüm konusunda bir araştırma okudum, beyin hücreleri aniden, çat diye ölmüyor, oksijen almayı kestiğinde bile beden, kalp durduğunda bile tamamen ani bir ölüm olmuyor, saatler içinde sönen bir lamba gibi yavaş yavaş ölüyor ve sönüyor beyin hücreleri.

    Kesinlik, yüzde yüz netlik, mükemmel ve keskin bir doyum, ani bir var oluş, yok oluş yaşamın içinde yok.

    Kadın cinselliğinin olağanlaşması gerektiğine inanıyorum. Bütün çabam bunu ifade edebilmek için. Ne kadar çok gizem ve sonsuzluğa sürüklersek yaşamımızı, o kadar mahrum kalıyoruz yaşamaktan. Bence böyle.

    Yazı çok güzel ve ilginç. Saatlerdir düşünüyorum. Çok teşekkürler böyle bir yazı yazdığınız için.

  4. “Evet bildiniz, bu da erkek mastürbasyonu açıklaması oldu. Kadınlar neden mastürbasyon yapar yahu Evrim Bey?”

    İşte demek istediğim bu. Çok güzel açıklamışsınız. Erkek odaklı bir yaklaşım var. Üremek de erkek odaklı bir bakış açısı. Erkek varlığını aktarmak istiyor ve kadın bunun bir aracı gibi algılanıyor. Kadın edilgen, özne değil, nesne. Bu korkunç bakış açısına göre elbette kadın mastürbasyonunu açıklama ihtiyacı bile hissetmemişler.

    Kadını erkeğin bir eşiti olarak değil, erkeğin var olması ve neslini sürdürmesi için bir araç olarak görmek demek bu.

    Kadın bir özne değil, bilimsel literatürde bir araç kadın. O kadar sinirim bozuk ki bu konuda, o yüzden bu kadar yazıyorum. Bir şeyleri hep beraber açıklığa kavuşturalım istiyorum.

    Evrimi akıllı bir mekanizma gibi görmekten ve temel amacın üremek olduğu varsayımından kurtulmamız gerekiyor. Evrim çok karmaşık ve olan biten her şey canlılığın tamamen lehine gerçekleşmiyor. Tamamen lehimize bir evrim gerçekleşseydi hareket etmek ve dünyaya, çevreye uyum göstermek zorunda kalmazdık. Canlılar rastgele bir sürecin içinde hayatta kalmak için adım atmak zorunda kalıyor ve adımın niteliği ve kalitesi de de her zaman işe yarar biçimde oluşmuyor. Yani biz bir kaosun içinde var olmaya çabalıyoruz, ondan anlam çıkarıp yolu bulmaya çalışıyoruz.

    Pürüzsüz bir tasarımın içinde çevreyi okumaya çalışmıyoruz. Evrimsel süreçte çok fazla pürüz ve aleyhimize durumlar, dezavantajlar olduğu için hareket etmek ve hayatta kalmaya çabalıyoruz.

    Yani demek istediğim, “aa demek ki evrimsel süreçte bu oluşmuş, bunun bir anlamı olmak zorunda.” gibi bir yorumun her zaman geçerli olmadığı. Evrim bizden bağımsız bir şekilde ilerleyen, lineer matematik kurallarına dayanan, yüzde yüz açıklanabilir bir dünya sunmuyor bize. İçinde olduğumuz, çoğunlukla gücümüzün yetmediği, kendi halinde var olan bir mekanizmada yolu bulmaya çalışıyoruz, hayatta kalmaya çalışıyoruz.

    “Bunun sebebi kesin olarak budur, her şeyin temelindeki amaç üretmektir.” gibi bir yaklaşımı faydasız buluyorum. Üremek önemli ama tek gerçek değil ve her şeyin nedeni üremeyi gerçekleştirmek değil. Evrimin bütün amacı üremeyi en harika şekilde gerçekleştirmek olsaydı, ki evrimin bir amacı yok, o zaman üremek kaçınılmaz bir fonksiyon olabilirdi. Üremek önemsiz değil ama en azından insan için bir seçim.

    Mastürbasyon yapmak çok güzel bir örnek.

    Mastürbasyonun üremeye de faydası var elbette ama üremenin karşısında solo bir eylem, bir meydan okuma. Evrim mekanizması bizden bağımsız ve bize en temelde, en hakiki gerçek olarak üremeyi dikte eden bir olaylar zinciri değil. Var olmadan üremek mümkün mü? Var olmak için ihtiyaç duyduklarimizi da bilişsel kapasitemiz bize hatırlatıyor.

    Üremek bu kadar değerli ve kaçınılmaz olsa müthiş bir doygunluk, müthiş bir motivasyon gerekmez mi bunun için? Bu motivasyonu taşımayan bir yığın insan var, istese de üreme imkanı olmayan bir yığın insan ve hayvan var. Yani bir fonksiyonun bu kadar kaçınılmaz, bu kadar değerli ve önemli olmasi, hiyerarşik olarak en tepeye konulup bütün açıklamaların üremek üzerinden yapılması bana mantıklı gelmiyor.

    Biz bakteri değiliz. Dümdüz üreyip yaşayıp gitmiyoruz, zevk peşindeyiz, haz peşindeyiz, yemek-icmek tek başına yetmiyor, doyum veren milyonlarca şey var ve her birimiz farklı şeylerden doyum alıyoruz. Varlığımızım değişmez matematiksel denklemlere mükemmel oturan birer olguymuş gibi yorumlanması beni rahatsız ediyor ve gerçekçi değil.

    Orgazmı, mastürbasyonu, insanın zevk, haz arayışını tamamen üreme ekseninde değerlendirmek çıkışsız ve dar bir oda sunuyor. Zevk, haz hayatta kalmamıza, yaşama anlam katmamiza, doymamiza, hatta daha yaratıcı olmamıza yardım ediyor.

    Gelecekte var olacak hayalî nesillerden önce kendi varlığımız, gerçekliğimiz, ihtiyaçlarımız ve arayışlarımız var.

    Üremek neden her koşulda, şüphe götürmez bir şekilde varlığımızdan daha önemli olmak zorunda?

    Bu kadar net ve değişmez bir şey olarak “üremek” neden evrim teorisinin temelini tek başına ve sarsılmaz bir şekilde oluşturmak zorunda? Neden o temelde başka hiçbir şeye yer yok? Neden üreme tekilliği, bu tek başınalık olmak zorunda?

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.