“Kadınların Nafaka Hakkına Dokunmayın” kampanyası bu anlamda kuvvenin fiile dönüştüğü anlardan yalnızca biri.  Demokrasinin yerelden kurulduğu, farkların eşit bir düzlemde ilişkilenebildikleri bir kadın siyasetinin kurulduğunu söylemek için henüz çok erken olsa da içinden geçilen dönem ümitvar olduğumuz bir dönem.

İttifak, Dayanışma ve Çelişki Kavramları Işığında Türkiye’de Kadın/Feminist Hareketler[1] başlıklı çalışma 2002-2017 yılları arasında, Türkiye’deki farklı kadın hareketlerinin birbirleriyle ilişkilerini anlamlandırarak kadınlar arası ilişkilerin güçlü/üretken momentlerini ve tekrarlanan çelişkilerini ortaya çıkarmayı hedefleyen ampirik (deneyimsel) bir rapor olarak 2018 yılında tamamlandı. İstanbul, Ankara, Diyarbakır ve İzmir kentlerinde yürütülmüş 37 yarı-yapılandırılmış derinlemesine görüşmenin niteliksel analizine dayanan yazı, Diyarbakır kentini, İstanbul, Ankara ve İzmir kentlerinden sosyo-ekonomik olarak farklı bir kamusallık içinde değerlendirdi.  Birbirleriyle ilişkisi değerlendirilen 6 farklı kadın grubu/hareketi şunlardır: Türkiye Feminist Hareketi (TFH), Özgür Kadın Hareketi (ÖKH), Sosyalist Kadınlar (SK), LGBTİQ+ Hareket, Dindar/Müslüman Feminist Kadınlar (DK/MFK), Cumhuriyetçi Feminist Kadınlar (CFK)[2].

Görüşmelerden elde edilen ortak sonuçlar 5 madde altında toplanabilir: (1) 2002-2017 dönemi ile ilgili tüm kadın hareketlerinin mutabık olduğu nokta, 2002-2007 arası yaşanan dönemin kadın hareketleri açısından bir filizlenme dönemi olduğudur. Farklı kadın grupları, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin kendileriyle beraber çalışma taleplerinin bu dönemde yoğun olduğu, daha sonra 2008 yılı itibariyle hükümetin yavaş yavaş kadın hareketlerinden uzaklaştığı, 2013 yılında Gezi Parkı Hareketi sonrası Türkiye’nin batısındaki hareketlerle, 7 Haziran 2015 seçimleri ertesinde ise Kürt bölgesindeki hareketlerle gözle görülür bir kopuşa geçildiği ifade edilmektedir. (2) Dindar/seküler geriliminin ve etnik gerilimin kadın hareketleri içinde de yaşanıyor olmasına rağmen tüm kadın gruplarının dayanışma ve ittifak üzerinden iletişime açık olması da çalışmanın sonuçlarından bir başkası. (3) Barış dönemlerinde ilişkilerin daha rahat geliştiği ve çelişkilerin daha rahat atlatıldığı; (4) çatışma dönemlerinde (a) Kürt bölgesi ve Türkiye’nin batısındaki hareketler arasında sert bir kopuş yaşandığı, (b) farklı kentler arasındaki ilişkiler içinde (Kürt bölgesiyle olduğu kadar şiddetli düzeyde olmasa da) bir uzaklaşma olduğu, (c) aynı kent içindeki farklı kadın hareketlerinin birbirlerine daha çok yaklaştığı ve son olarak, (5) karşılaşmaların ve beraber üretimin var olan çelişkilerin atlatılmasına yardımcı olduğu gözlemlenmektedir.

Bu yazıda ikinci sonuca dair birkaç söz söylemek niyetindeyim. Türkiye’deki kadın/feminist hareketler etnik ayrışma üzerinden, seküler/dindar hattı üzerinden hatta emek ekseni üzerinden ayrışma göstermekteler. Ancak eril siyasetteki ayrışmalara paralel olan bu kırılmalar dışında Türkiye’deki kadınların (hareketlerin[3]) beraber hareket ettiği birçok tarihsel moment (an) de var. Üstelik bu ortaklaşılan momentler eril siyasette çoğu kez deneyimlendiği gibi bir dış düşmana karşı oluşturulmuş çıkar grupları değil yerel sorununu evrensel bir dille anlatma becerisine sahip mücadele momentleri.

Türkiye’deki kadın hareketleri gücünü, bazı açılardan dezavantaj gibi görünen parçalı yapısını belli momentlerde ortaklaştırabilmesinden almakta.  Somutlaştırmam gerekirse, sosyalist kadınlar mahallelerde mücadele verirlerken Cumhuriyetçi feminist kadınların daha yoğunluklu olarak hukuki dönüşüme odaklandıkları görülmekte. Bununla birlikte feminist hareket, kadınların beden siyasetine dair bir söylem üretirken LGBTİQ hareketin içindeki bireyler heteroseksist normativite ile mücadele vermekteler. Özgür Kadın Hareketi ise çatışma altındaki kadınların sorunlarını öncelerken Dindar/Müslüman Feminist Kadınlar bu yıla dek büyük yoğunlukla başörtüsü mücadelesine odaklanmakta[4].

Ancak bu farklı siyasi öncelikler Türkiye feminist tarihi boyunca belli momentlerde ortaklaşmakta. Ben de bu ortaklıklarıyukarıda kısaca özetlediğim çalışmada dayanışma momentleri olarak adlandırıyorum. 1986 yılında “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi”nin uygulanmaya konması için açılan dilekçe kampanyası, 1987’de yürütülen “Dayağa Karşı Dayanışma” kampanyası, 1989’daki unutulmaz “Cinsel Tacize Hayır” (Mor İğne) kampanyası, 1990 yılında Medeni Yasa’nın 159. maddesine karşı yürütülen mücadele, 4320 sayılı “Aileyi Koruma Kanunu”nun çıkarılması, 1998’de Mor Çatı’nın çağrısıyla düzenlenen ve her yıl çeşitli şehirlerde toplanan Kadın Sığınakları Kurultayı, 6284 no’lu yasa için verilen mücadele, kürtaj yasağına karşı birleşen kadınların tarihi beraber üretim, dayanışma momentleriyle dolu.

“Nafaka Hakkına Dokunma” kampanyası da bu dayanışma momentlerine bir yenisini eklediği için değerli ve eril siyaset içinde kaybolmaya meyyal bir hadise olduğundan bir kere de ben değinmek istedim. Nafaka Hakkı Kadın Platformu tarafından imzaya açılan ve bir aylık bir sürede 10 bini aşkın kişi tarafından imzalanan metin 2019 yılında nafaka hakkının hükümet tarafından kadınların aleyhine yönde değiştirilmesi adına yapılan açıklamalar üzerine başlatıldı.

Bir yıl kadar önce 2018 yılında birkaç kadın örgütü/kurumunun[5] bu konuda yayımladığı farklı bir metin de var. 2018 yılında yayımlanan metnin ardındaki kadın grupları, 2019 yılında kampanyayı anonim bir şekilde örgütlemeyi tercih ettiklerini ifade etmekteler. Yani kampanyanın yürütülme yöntemi de bir merkezden dışarıya doğru yayılan hiyerarşik halkaların birbirleriyle ilişkilenmesi üzerinden değil, kartopu yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiş. Türkiye’deki dağınık ve çoklu kadın (hareketleri) potansiyeline uygun bir biçimde, kampanya da hızlı bir biçimde hemen hemen tüm kadınlar tarafından sahiplenildi.

“Kadınların Nafaka Hakkına Dokunmayın” kampanyası bu anlamda kuvvenin fiile dönüştüğü anlardan yalnızca biri.  Demokrasinin yerelden kurulduğu, farkların eşit bir düzlemde ilişkilenebildikleri bir kadın siyasetinin kurulduğunu söylemek için henüz çok erken olsa da içinden geçilen dönem ümitvar olduğumuz bir dönem. Farkları yok etmeyen birliktelik momentlerinin artması dileğiyle, dönüşüm ardından zaten gelir.

[1] Çalışmanın yöntemi, kavramsal çerçevesi ve bulgularına dair ayrıntılı bilgi için bakınız; İclal Ayşe Küçükkırca “İttifak, Dayanışma ve Çelişki Kavramları Işığında Türkiye’de Kadın/Feminist Hareketler”, DİSA, 2018.

[2] Kadın hareketlerinin ayrıntılı kategorizasyonuna dair bakınız, İclal Ayşe Küçükkırca “İttifak, Dayanışma ve Çelişki Kavramları Işığında Türkiye’de Kadın/Feminist Hareketler”, DİSA, 2018.

[3] Yazı bağlamında “kadın hareketi” terimini pratik nedenlerle kadın, feminist, lgbti hareketleri kapsayacak biçimde kulanıyorum.

[4] Sadece bu alanlara değil öncelikli olarak bu alanlara odaklanmaktalar.

[5] https://www.morcati.org.tr/tr/474-kadinlarin-nafaka-hakkina-dokunmayin

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.