Son yıllarda artan trans dışlayıcı söylemlerin etkisiyle dayanışma imkanlarının azaldığına ve ittifak zemininin altının oyulduğuna ilişkin bir görüş olsa da, araştırmamız feminizmin Türkiye’de kadın ve LGBTİQ+ mücadelesi adına bu dayanışma imkanlarını güçlü bir şekilde barındırmayı sürdürdüğünü göstermekte.

Gezi Parkı eylemleriyle birlikte kamusal olarak görünürlüğü artan LGBTİQ+ hareketi ile feminist hareketin son yıllarda tüm baskılara rağmen dayanışma içinde güçlendiklerini görüyoruz, deneyimliyoruz. Hem feministler hem de LGBTİQ+’lar olarak toplumda hedef gösterildik, yürüyüşlerimiz yasaklandı ve bizlere karşı işlenen suçlar cezasız bırakıldı. Bununla birlikte, toplumsal cinsiyet kavramının müfredattan çıkarılması, üniversitelerde LGBTİQ+ kulüplerin kapatılması, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gibi bu iki mücadelenin kazanımlarına karşı ciddi bir saldırı oldu. Bu saldırıların geldiği son noktada, LGBTİQ+’lar Diyanet İşleri Başkanı tarafından akıl almaz biçimde pandeminin sebebi olarak gösterilirken,[1] Boğaziçi Direnişi sürecinde de hükümet tarafından hedef gösterildiler. Tüm bu baskıcı siyasi atmosfere rağmen yine de bu iki hareket sokaklarda görünür olmaya devam edebiliyor. Bu sürecin akademide ya da sokakta parçası olan sosyal psikologlar olarak bizler de heteroseksüel feministlerin LGBTİQ+’larla dayanışarak birlikte mücadele etmesini belirleyen sosyal psikolojik ön koşulların neler olabileceği üzerine düşündük, bu sorulara cevap bulabilmek için de son iki yılda farklı çalışmalar gerçekleştirdik. Özellikle a) feminist kimliğiyle b) kadın kimliğiyle ve c) heteroseksüel kimliğiyle özdeşim kurmanın, yani kendini bu kimliklerle tanımlama düzeylerinin LGBTİQ+’larla dayanışmadaki etkisini inceledik. Yanı sıra LGBTİQ+’ların ayrımcılığa uğradığını düşünme ve heteroseksüel olmanın getirdiği ayrıcalıkların farkında olma gibi etkenler üzerinde durduk. Bunlarla birlikte cinsiyet ve cinsel yönelim eşitsizliğiyle mücadele için feministlerin ve LGBTİQ+’ların stratejik olarak birlikte hareket etme motivasyonunun da dayanışmayı nasıl etkilediğini araştırdık.

Feminist, kadın ve heteroseksüel kimliğin dayanışmaya etkisi

Sosyal psikoloji çalışmaları insanları kolektif eyleme katılmaya iten farklı motivasyonlar olduğunu gösterir. Bunlardan ilki, parçası olduğumuz gruba duyduğumuz aidiyettir. Bununla birlikte politik bir kimlik (örn. feminist kimlik), politik olmayan bir kimliğe (örn. kadın kimliği) kıyasla kolektif eylemlere katılmayı daha fazla belirler. Örneğin, cinsel yönelim kimliği temelinde kendini LGBTİQ+ olarak tanımlamak LGBTİQ+ hak mücadelesi için eyleme katılmayı belirleyebilir ancak politik bir temelde kendinizi LGBTİQ+ aktivisti olarak tanımlarsanız eyleme katılma olasılığınız aktivist olmayan bir LGBTİQ+’dan çok daha fazladır. Üçüncü dalgayla birlikte merkezine daha kapsayıcı ve kesişimsel sosyal normları alan feminist mücadeleye duyulan aidiyet düzeyinin kişinin yalnızca kadın mücadelesine dair eylemlere katılımını değil, aynı zamanda LGBTİQ+ mücadelesinde de yer almasını açıklayabileceğini düşünüyoruz.

Yaptığımız araştırmada feminist kimliğin, LGBTİQ+ hakları için kolektif bir eyleme katılmayı ne düzeyde etkilediğini inceledik. Bunun için feminist kimlikle özdeşimi “Feminist olmak benliğimin önemli bir parçasıdır” ve “Diğer feministlerle aramda güçlü bir bağ var” gibi maddelerle ölçtük. Toplamda 1085 heteroseksüel feminist kadının katılımıyla gerçekleştirdiğimiz üç ayrı çalışmanın sonucunda kendisini daha fazla feminist olarak tanımlayanların veya başka bir ifadeyle feminist kimlikle daha yüksek özdeşim kuranların LGBTİQ+’larla dayanışma temelli kolektif eylemlere katılma isteklerinin daha fazla olduğunu bulguladık. Bir cinsiyet kimliği olarak kadın kimliğiyle özdeşim (örn. “Kadın olmak benliğimin önemli bir parçasıdır”) ise LGBTİQ+ mücadelesinde yer almayı açıklamazken, politik feminist kimlikle kurulan daha fazla özdeşimin LGBTİQ+ eylemlerine katılmaya daha istekli olmakla ilişkili olduğunu bulduk.

Heteroseksüel oldukları için ayrıcalıklı konumda olan ancak feminist olmaları sebebiyle de ayrımcılığa maruz kalan heteroseksüel feminist kadınların dayanışma eylemlerine katılma istekliliğinin nasıl olacağı diğer sorularımızdan biriydi. Son çalışmada feminist kimliğin yanısıra katılımcıların heteroseksüel kimlikle özdeşimini “Heteroseksüel olmak benim için önemlidir” gibi maddelerle değerlendirdik. Sonucunda, feminist kimlikle yüksek özdeşim LGBTİQ+ hakları için kolektif eylemlere katılmaya yönelik daha yüksek motivasyonla ilişkiliyken, avantajlı heteroseksüel kimlikle daha yüksek özdeşimin, kolektif eyleme katılmaya ilişkin daha düşük motivasyonla ilişkili olduğunu ortaya koyduk. Bu çalışmamız avantajlı grup kimliğinin (heteroseksüel kimliği) dezavantajlı gruplar (LGBTİQ+ kimliği) adına harekete geçmenin önünde bir engel olabileceğine işaret ederken, içinde yaşadığımız baskıcı politik atmosferde grupların, dayanışma açısından birbiriyle çelişen kimliklere sahip olabileceğinin ve kesişimsel yaklaşımların gerekliliğinin altını çizdi.

Stratejik ittifakı gerekli görenler daha dayanışmacı

Araştırmamız öncesinde, statükoya daha güçlü bir şekilde meydan okumak için LGBTİQ+’larla stratejik olarak birlikte hareket etmek gerektiğini düşünen heteroseksüel feminist kadınların, LGBTİQ+’ların eylemlerine katılmaya daha istekli olacaklarını öngörmüştük. Çalışmamız kapsamında söz konusu stratejik ittifakı hem statükoyla daha geniş mücadele imkanları hem de iki grubun ortak çıkarları için gerekli bir azınlık ittifakı olarak kavramsallaştırdık. “Feministler ve LGBTİQ+’lar ancak birlikte mücadele ettiklerinde hedeflerine ulaşabilir” ve “Feministler ve LGBTİQ+’lar gruplarının konumunu yükseltmek için birlikte çalışmalı” gibi maddeleri katılımcılara gösterip bu ifadelere ne kadar katıldıklarını sorarak ölçtük. Beklediğimiz gibi feministler ile LGBTİQ+’ların stratejik olarak azınlık ittifakı yapması gerektiğine daha fazla inanan heteroseksüel feminist kadınların LGBTİQ+ hakları için kolektif eylemlere katılma isteklerinin daha fazla olduğunu bulguladık.

LGBTİQ+’ların ayrımcılığa uğradığını bilmek yeterli değil

Sosyal psikolojik çalışmalara göre, kendini bir gruba ait hissetmenin yanında ait olunan gruba yönelik ayrımcılık yapıldığını algılamak, ayrımcılığa maruz kalan diğer gruplara karşı tutumları etkiler. Örneğin feministler, LGBTİQ+’lar, Kürtler gibi farklı azınlık gruplarının kendi ayrımcılık deneyimleri, ayrımcılık gören diğer grupla ortak bir hedef için işbirliği yapmalarını sağlayabilir.[3] Buradan yola çıkarak heteroseksüel feminist kadınların LGBTİQ+’lara karşı ayrımcılık yapıldığını algılamalarının (örn. “LGBTİQ+’lara yönelik ayrımcılık son zamanlarda artmıştır” ve “LGBTİQ+’lar Türkiye toplumunda tehdit altındadır”), LGBTİQ+ hakları için dayanışma temelli kolektif eyleme katılma isteklerini belirleyeceğini varsaydık. Ancak üç çalışmada LGBTİQ+’lara yönelik algılanan ayrılmcılığın dayanışma temelli eylemlere katılma üzerindeki etkisine ilişkin çelişkili bulgular elde ettik. Yalnızca bir çalışmada LGBTİQ+’lara karşı algılanan ayrımcılık, dayanışma temelli kolektif eyleme katılma isteğiyle ilişkiliydi. Birinci ve üçüncü çalışmalarda ise heteroseksüel feminist kadınların LGBTİQ+’ların ayrımcılığa maruz kaldığını düşünmesinin dayanışma temelli eylemlere katılım düzeyine etki etmediğini bulduk. Yani, heteroseksüel feministler LGBTİQ+’ların ayrımcılığa uğradıklarını düşünüyor olsalar bile bu algının, onları dayanışma temelli kolektif eylemlere katılmaya ittiğini söylemek için elimizde yeterli bulgu yok.

Heteroseksüelliğin toplumdaki ayrıcalıklı konumunun farkında olanlar daha dayanışmacı

LGBTİQ+larla dayanışma temelli kolektif eylemlere katılmayı belirleyen bir diğer önemli etken de toplumsal yapı içinde ayrıcalıklı olanın, kendi ayrıcalıklarının farkında olması. Ayrıcalıklarının farkında olan avantajlı grup üyeleri, dezavantajlı grup üyelerine karşı daha olumlu tutumlara sahip olma eğilimindeler[4],[5],[6] ve dezavantajlı gruplar için kolektif eyleme katılma motivasyonları daha yüksek.[7] Çalışmamızda, “Türkiye’de heteroseksüeller istihdam ve eğitimde LGBTİQ+’lardan daha fazla fırsata sahiptir” ve “Heteroseksüellerin bu ülkede LGBTİQ+’ların sahip olmadığı ayrıcalıkları vardır” gibi maddelerle heteroseksüel ayrıcalığını ele aldık ve heteroseksüelliğin getirdiği imtiyazlar hakkında daha yüksek farkındalığa sahip olmanın dayanışma temelli kolektif eylemlere daha fazla katılma isteğiyle ilişkili olduğunu gördük. Yani heteroseksüel feminist kadınlar, heteroseksüel olmaları sebebiyle kendilerine tanınan ayrıcalıkların ne kadar çok farkındalarsa LGBTİQ+’larla dayanışmaya o kadar fazla yatkın oluyorlar.

Sonuç yerine

Çalışmamızın sonuçları feminist kimliğin LGBTİQ+larla dayanışma temelli kolektif eylemlere katılmayı, heteropatriyarka karşısında bir strateji olarak politik dayanışmayı mümkün kıldığını gösteriyor. Feminist kimlikle yüksek özdeşime sahip olmanın üç çalışmada da LGBTİQ+ hakları için eylemlere katılma motivasyonunu tutarlı bir şekilde açıklıyor oluşu, feminist kimliğin özünde birçok dayanışma imkanını barındıran ve heteronormatif statükoya karşı geniş ittifak zemini oluşturabilecek bir içeriğe sahip olduğunu göstermekte. Son yıllarda artan trans dışlayıcı söylemlerin etkisiyle dayanışma imkanlarının azaldığına ve ittifak zemininin altının oyulduğuna ilişkin bir görüş olsa da araştırmamız feminizmin Türkiye’de kadın ve LGBTİQ+ mücadelesi adına bu dayanışma imkanlarını güçlü bir şekilde barındırmayı sürdürdüğünü göstermekte. Ayrıca, araştırma bulgularımızın, ayrıcalıklara ilişkin körlüğü bu dayanışma imkanları karşısında önemli bir engel olarak karşımıza çıkarması sebebiyle grup temelli ayrıcalıklara ilişkin tartışmaların ve ayrıcalıkları fark etmenin önemine bir kez daha işaret ettiği inancındayız.

[1] https://www.dw.com/tr/korona-g%C3%BCnlerinde-diyanete-nefret-su%C3%A7u-tepkisi/a-53260541

[2] Araştırma makalesinin künyesi; Uysal, M. S., Uluğ, Ö. M., Kanık, B. & Aydemir, A. (2021). “The liberation of LGBTQ+ will also liberate heterosexuals”: Heterosexual feminist women’s participation in solidarity-based collective action for LGBTQ+ rights. European Journal of Social Psychology, Advance online publication. https://doi.org/10.1002/ejsp.2799

[3] Acar, Y. G., & Uluğ, Ö. M. (2016). Examining prejudice reduction through solidarity and togetherness experiences among Gezi Park activists in Turkey. Journal of Social and Political Psychology, 4(1), 166-179. https://doi.org/10.5964/jspp.v4i1.547

[4] Case, K. A., & Stewart, B. (2010). Changes in diversity course student prejudice and attitudes toward heterosexual privilege and gay marriage. Teaching of Psychology37(3), 172-177. https://doi.org/10.1080/00986283.2010.488555

[5] Montgomery, S. A., & Stewart, A. J. (2012). Privileged allies in lesbian and gay rights activism: Gender, generation, and resistance to heteronormativity. Journal of Social Issues, 68(1), 162-177. https://doi.org/10.1111/j.1540-4560.2012.01742.x

[6] Stewart, T., Latu, I. M., Branscombe, N. R., Philips, N. L., & Denney, H. T. (2012). White privilege awareness and efficacy to reduce racial inequality improve White Americans’ attitudes towards African Americans. Journal of Social Issues, 68(1), 11-27. https://doi.org/10.1111/j.1540-4560.2012.01733.x

[7] Uluğ, Ö. M., & Tropp, L. R. (2021). Witnessing racial discrimination shapes collective action for racial justice: Enhancing awareness of privilege among advantaged groups. Journal of Applied Social Psychology, 51, 248-261. https://doi.org/10.1111/jasp.12731

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.