Irkçılığın, cinsiyetçiliğin, homofobinin ve transfobinin olmadığı bir toplumda dayanışma içinde yaşamak istiyoruz!

İsviçre’de kadınlar[1] 14 Haziran’da Feminist Greve çıkmaya hazırlanıyorlar!

Bu tarihin anlam ve önemi, 14 Haziran 1991’de bütün ülkede yaklaşık yarım milyon kadının katıldığı, sokağa çıktığı, işyerlerinde, evlerinde işlerini bıraktığı ve süpürgeleri pencerelerden sarkıttığı grevin yıldönümü olması.

1991 grevi

28 yıl önce kadınları grev yapmaya iten sebep anayasaya 1981’de eklenen eşitlik maddesinin aradan 10 yıl geçtikten sonra hala uygulanamıyor olmasıymış.

Bilindiği gibi kadınlar İsviçre’de federal düzeyde oy kullanma hakkını 1971’de kazanmışlar. Bazı kantonlarda 60’lı yıllardan itibaren oy kullanabilmeye başlasalar da siyasete katılımlarının bütün ülkede kabul görmesi için uzun mücadeleler vermeleri gerekmiş.[2] Bulup izlemek isterseniz bu mücadeleyle ilgili 2017 yapımı tatlı bir film var: Die göttliche Ordnung (The Divine Order).

1928’de Bern’de kadınlar oy haklarının verilmesi sürecinin yavaşlığını temsilen bir salyangoz heykeli taşıyor. 20. yüzyılın başından itibaren sayıları giderek artan kadın grupları oy hakkı için mücadeleye başlamış ve konu federal düzeyde de tartışılmaya başlanmış olsa da davanın kazanılması çok uzun sürmüş.

1981’de ise anayasaya eşitlik maddesi eklenmiş. Yasa, kadınların aile, eğitim kurumları ve işyerlerinde eşit haklara sahip olmasını ve eş değerli iş karşılığında eşit ücret almasını hukuken ve pratikte güvence altına almakla görevlendirilmiş. 1985’te aile reisliği erkeklerden alınmış böylece kadınların kocalarından izin almaları gerekmeden çalışmaları ve banka hesabı açmaları mümkün olmuş.

1991’deki grevin de bazı somut sonuçları olmuş. 1995’te işyerinde ayrımcılığı ve tacizi önlemeyi amaçlayan Eşit Fırsatlar Yasası geçirilmiş. 2005’te kadınlara 14 haftalık ücretli doğum izni getirilmiş. 2002’de kürtaj yasallaşmış. 2000 ve 2005’te boşanma yasaları düzenlenmiş. 1992’de ev içi şiddet suç sayılmış.

Bugün tekrar grev çağrısı yapıyor çünkü ‘İsviçre’de de cinsiyetçilik, eşitsizlik ve kadına karşı şiddet hala devam ediyor.’  Grev çağırısı ve manifestosundan bir derleme yapmaya çalıştım:

Biz, partnerleri olan veya olmayan, çocukları olan veya olmayan, çalışan veya çalışmayan, hetero, LGBTQI, genç, yetişkin veya yaşlı, burada veya başka bir ülkede doğmuş, farklı kültürlere ve geçmişlere sahip kadınlar bütün kadınları 14 Haziran 2019’da greve çıkmaya çağırıyoruz!

Evde işleri yapan, eğitim ve bakım veren biziz ve bu böyle olmasa toplum ve ekonomi çökerdi. Fakat paramız ve zamanımız yok. Güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çoğunluğuz, karar verme pozisyonlarında azınlıkta. Eşit ücret ve daha fazla maaş istiyoruz. ‘Kadın’ işlerinin değersizleştirilmemesini istiyoruz. Bizi koruyacak sosyal sigorta ve onurlu bir hayatı mümkün kılabilecek bir emeklilik istiyoruz. Emeklilik yaşının yükseltilmesini istemiyoruz. Ev ve bakım işlerinin görünür olmasını ve eşit olarak üstlenilmesini istiyoruz. Ev işlerinin sosyal güvenlikte ve özellikle emeklilikte tanınmasını istiyoruz. Daha uzun, eşitlikçi ve devredilemez ebeveyn izni, daha fazla hastalık izni istiyoruz. Çocuk, hasta ve yaşlı bakımı için kamusal imkanlar olmasını istiyoruz. Ücretli ve ücretsiz işlerin daha eşit dağılımı için, yarı zamanlı çalışma tuzağından kurtulmak için, çalışma saatlerinin kısaltılmasını istiyoruz.

İşyerinde, sokakta ve evde, cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyoruz. Cinselliğimiz ve toplumsal cinsiyet kimliğimizle ilgili karar verme özgürlüğü istiyoruz. Heteroseksüellik tek geçerli norm olarak görülüyor, lezbiyen, gay, biseksüel, trans, queer ve interseks başka cinsellik biçimleri reddediliyor ve hukuken eşit muamele görmüyor. Translar tıp tarafından hala patolojikleştiriliyor; interseks bireylerin genitallerine zarar veriliyor. Sağlık hakkına eşit erişim istiyoruz, ve hiçbir şekilde yaftalanmadan, bedenimize zarar verilmeden, saygı duyularak tedavi edilmek istiyoruz. Doktorların cinsel sağlık, üreme ve kadın sağlığı meselelerinde daha bilgili olmalarını istiyoruz. Ücretsiz kürtaj, ücretsiz doğum kontrolü ve vergisiz hijyen ürünleri istiyoruz. Kişilerin kendi isteğiyle başlatacağı cinsiyet değiştirme süreçlerinin ücretsiz olmasını istiyoruz. Okullarda cinsellik üzerine bedenlerimizi, arzularımızı ve cinsel çeşitliliğimizi dikkate alan eğitimler verilmesini istiyoruz.

İsviçre’de her ay iki kadın (eski) partnerleri tarafından öldürülüyor. Her beş kadından ikisi partnerlerinden fiziksel veya cinsel şiddet görüyor. Kamusal alanda cinsiyetçi, kadın düşmanı ve LGBTQI karşıtı saldırılar endişe veriyor. Cinsiyetçi şiddete karşı ulusal bir kampanya örgütlenmesini, İstanbul Anlaşması’nın uygulanmasını ve çocuklarımızın ve kendi güvenliğimizin sağlanmasını istiyoruz. Okullar ve sağlık çalışanları, polis, sosyal hizmetler çalışanları, avukatlar ve hakimler gibi ilgili gruplar için eğitimler hazırlanmasını istiyoruz.

Küresel ekonomi ülkelerimizi savaşlarla fakirleştirdiği için evimizden buraya gelmek zorunda kalan göçmen kadınlar olarak, ülkeden kovulma korkusu olmadan hukuk sistemine erişebilmek istiyoruz. Bize geçerli statü verilmesini, diplomalarımızın tanınmasını ve birer kadın, göçmen ve işçi olarak deneyimlediğimiz çeşitli ayrımcılıklara karşı hukuken korunmak istiyoruz. Geldikleri ülkelerde şiddet görmüş göçmen kadınların korunması için önlem alınmasını ve onlara oturum izni verilmesini istiyoruz. Herkes için iyi çalışma ve yaşam koşulları istiyoruz.

Irkçılığın, cinsiyetçiliğin, homofobinin ve transfobinin olmadığı bir toplumda dayanışma içinde yaşamak istiyoruz! Kültür, medya, eğitim ve reklamlardaki toplumsal cinsiyet kalıplarını yıkmak ve kamusal alanda ve politikada hak ettiğimiz yeri almak istiyoruz.

Tüm bu nedenlerle 14 Haziran 2019’da greve çıkıyoruz. Ücretli işleri, ev işlerini, bakım işlerini, okulu, tüketimi bırakıyoruz ki yaptığımız işler görünür olsun, taleplerimiz duyulsun ve kamusal alan hepimizin olsun!

[1]                Natrans erkekler dışında herkes.

[2]                Kadınların dağlarıyla, peyniriyle ünlü Appenzell kantonunun tamamında oy kullanma hakkını kazanmaları anca 1991’de Federal Anayasa Mahkemesi kararıyla mümkün olabilmiş (bu bütün Avrupa’da en geç tarih). Sosyalist Parti üyesi sanatçı Yvonne Apiyo Brändle-Amolo’nun, Appenzell’da erkeklere geleneksel bir ‘jodeln’ şarkısını söylemeye cüret ettiği, adamların ise bir türlü duruma alışıp söyleyemediği videoya bakmak isterseniz burada.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.