Merhaba Femihat,

Yaklaşık bir senedir çok güzel giden düzenli bir ilişkim var. Erkek arkadaşımın da benim de bizden önce hayatımıza giren insanlarla cinsel birlikteliklerimiz oldu. Yani doğal olarak birbirimizin ilki değiliz, ancak toplumdaki kadına yüklenen bekaret algısı nedeniyle ben zaman zaman kendimi erkek arkadaşıma karşı suçlu hissederken buluyorum. İlk birlikte olduğum insanın o olması gerektiği algısına kapılıyorum. Bunu kendisiyle de paylaştım. Kendisi bunu sorun etmemesine rağmen ben bu suçluluk duygusundan kurtulamıyorum bir türlü. Sanki bakire olmadığım, totalde birden fazla erkekle birlikte olduğum için (sayılar da önemlidir bilirsin. Evlenmeden önce maksimum bir erkekle birlikte olabilirsin. O dahi ayıptır ancak gençlik hatana verilir, daha fazlası katiyen kabul edilemez.) erkek arkadaşıma karşı kendimi eksik hissediyorum. Hakikaten böyle. Bu toplumun ne denli hasta olduğunun benim zihnimdeki yansıması bu Femihat. Halbuki madem kıyas yapıyoruz o benim birlikte olduğum erkek sayısından daha çok kadınla birlikte olmuş. Bunları konuşuyor olmamız dahi mide bulandırıcı esasen. Seni de bu konularla rahatsız ettiğim için üzgünüm. Sadece hislerimi ifade etmeye çalışıyorum. Erkekler hiç böyle hissetmezken ben kendimi niçin eksik, suçlu ve tabiri caizse lekeli gibi hissediyorum kuzum? Niçin? Sevgilimi çok seviyorum. Sanki bütün bu yaşadıklarım onun onuruna karşı bir saldırıymış gibi hissediyorum. Bu hislerin anlamsız olduğunu bile bile! Bu tarz düşünceler kadını erkeğin malı olarak gören zihniyetin ürünü. Tüm bunların farkında olmama rağmen, beynimin ücra köşelerindeki amansız eleştirici mahalle teyzesini susturamıyorum anacım. Okuduğun için teşekkürler Femihat. İyi ki varsın.

Rumuz: Diyar

Merhaba Diyar,

Tam da bunun için buradayım 🙂 Yazdığın, yaşadığın çelişkileri bu denli açıklıkla paylaştığın için teşekkür ederim. Bu sorgulamaları yapmanın ve düşüncelerle başa çıkmanın seni zaman zaman zorladığını tahmin edebiliyorum. Bildiğin tüm hakikatler ve farkında olduğun tüm eşitsizliklere rağmen böyle hissetmenin kaynağını bir de birlikte düşünelim istersen.

Senin de dediğin gibi cinselliğini “namus” baskısı ile bastırmak, evlilikle başlatmak ve tek eşli yaşamak kadınlara atanmış bir lanet. Bedenimizi, klitorisimizi, hazzımızı, orgazmımızı “bekaretimi kaybedersem” korkusuyla bilmeden, tanımadan yıllar geçirmek yeterince büyük bir işkence değilmiş gibi, bir de üstüne bunun lanetinden bir anda kurtulamadığımız için ızdırap çekiyoruz.

Cinselliğin kötü ve yanlış bir şey olduğu çağrışımının tarihi çok eskiye dayanıyor ama üreme de her nasılsa hiçbir dönem durmamış! Üremek toplumsal olarak bu kadar meşru ve kutsalken, cinsellik kadınları pişmanlıklara, duygusal yüklere, depresyonlara sürüklüyor. Ama evlilik öncesi cinselliği yasaklayan ve sende de bu kurguyu yaşama güdüsünü besleyen ilk kurumun din olduğunu düşünürsek, acıkmış yemek yemiş, susamış su içmiş, canın çekmiş sevişmişsin. Bu seni nasıl kötü, yaptığını nasıl yanlış yapabilir ki? Hangi dinde oruç bir ömür? 😉 

Hislerini anlıyorum. Kadınların bakire olmamaları ile ilişkilendirilen kızlık zarı (himen), belki kendine kendi bile dokunmamış kadınların hayatlarına mal oldu ve oluyor. Üstelik, kadın bekareti ile ilişkilendirilen kızlık zarı denen şeyin tüm kadınlar için standart bir yapıda olmaması da cabası! Hâl böyleyken bekaretle ve cinsellikle ilgili başka nasıl hissetmemiz beklenebilir ki zaten? Tüm bunları biliyor olmanın seni bu hislerden kurtaramıyor olması değil, bunun hayatlarımıza, bedenlerimize, hazlarımıza, duygularımıza bu denli etki edebiliyor, himenin hayaletinin sevişirken bile yas tutturabiliyor olması çarpık olan.

Küçüklüğümüzden itibaren sanki bacağımızı açarak otursak bile görünebilen, düşebilen, bozulabilen bir hazineymişcesine korunması gerektiği öğretilen bir şey olduğu için işte, çoğu kadın kendine dokunmadan, hazlarını öğrenemeden, belki her mastürbasyon sonrası suçluluk duyarak ve hatta bir kısmı da tüm toplumun kapısında beklediği ulu organ vajinanın içine bir şey gireceği korkusuyla, vajinismus olarak büyüyorken bir yandan da bu lanete meydan okuma geliyor: Bedenin ve hayatınla ilgili tüm kararlar yalnızca sana ait! 

Bu hislerden arınabilmek için yüzyıllardır kadınlara yapılan bu işkenceye duyduğumuz öfkeye sarılmak belki de en iyisidir. Sevgililerimiz, partnerlerimiz, one night stand’lerimiz, türlü çeşitte mastürbasyonlarımız olacak elbet, bu dünyaya sevişmeye de gelmediysek neden geldik? 🙂 Ne ilk, ne orta, ne üçüncü beşinci sekslerimize ayrı bir anlam yüklemeyelim. Sonuçta kendi hazzımızın keyfinin kahyasıyız ve hür doğduk hür yaşarız, bizim bedenimiz, bizim kararımız! 🙂 

PS: Birlikte olduğun kişi az denk gelinen bir tepki verdiği için sana iyi hissettirmiş olabilir, ama söylemezsem çatlarım: Konunun zaten onunla hiçbir ilgisi yok 🙂 

2 YORUMLAR

  1. Sevgili arkadaşım Diyar,

    Sana kendi hikayemden bahsedeceğim, bunun toplumsal, hastalıklı bir öğreti olduğunu ve bu şekilde hissetmek zorunda olmadığını anlatmak için. Zaten farkındasın ama bir başka hikaye duy ki, böyle olmak zorunda olmadığını hisset.
    Ben yalnız bir çocukluk geçirdim, arkadaşlarım oldu ama hep içimdeki dünyada büyüttüm kendimi ya da büyütemedim kendimi hala tam emin değilim 😊

    Çok küçük yaşta bekaret öğretildi bana, 6 yaşındaydım daha. Annem anlattı korumam gereken bir şey olarak. Ben daha çocuktum ve bunu korumak istemediğim için, yük olduğu için gidip tuvalette kendimi parmakladım annemin anlattığı gün. Bisiklete binmek istiyordum çünkü, bu zarla bisiklete binmenin zararlı olabileceği, zarın yırtılacağı vs bir yığın şey anlattı annem bana. En doğrusunun bu zardan sessizce, kimsenin haberi olmadan kurtulmak olduğuna karar verdim. Endişeliydim açıkçası, ne olacağını bilmiyordum kendimi parmaklayınca. Sonra o kadar tuhaf hissettim ki kendimi, içerde pütürlü, dokununca bir tuhaf hissettiğim bir yapı vardı. İnan hala parmaklarımın ucundadır o his, unutamadım yani. Kendi halimi, şaşkınlığımı, acaba biri anlayacak mı diye duyduğum korku ve şüpheleri hala hatırlıyorum. Ben o yaşlardayken bize gidip gelen ve ilginç güçleri olduğuna inanılan komşu bir teyzemiz vardı. Ondan köşe bucak kaçardım içimi, hislerimi görecek diye. Ama çok uzun zaman geçmeden unuttum bütün bu duyguları. Kendi bedenime ilk kez böyle dokunmuştum, ilerleyen zamanda baktım ki bir zararı yok bana, hayat aynen devam ediyor. Sonraki yıllarda bu durum bana biraz cesaret verdi, çünkü zaten bir kere kendime dokunmuştum.

    Sonra ortaokul yıllarında cinsellik denen bir şey olduğunu, kendi bedenimde bazı istekler oluşmaya başladığını farkettim. İnsanların sözlerini çok önemsemezdim ama gözlem yapardım, not tutardım onlarla ilgili. Her zaman çevremden duydum ki bakire olmalıyım, bu düşüncelerle bağ kuramıyordum. Toplumsal normlar, bağlar bana bir şey ifade etmiyordu. Yanlış bulamıyordum kendimi. Bende otizm var, high functioning autism dedikleri asperger sendromu var bende. Toplum normları tam olarak nüfuz edemiyordu bana. İnsanların cehalet içinde olduklarını düşünürdüm. Toplumdan daha bağımsız ve yalnız büyüdüm ve bilimsel yazılar okurdum. Bende değil, bana bunu dayatanlarda bir yanlışlık olduğunu sezerdim. Biyoloji, fizik okurdum. Hayvan olduğumu kabul ettim ben. Gizli gizli masturbasyon yaptım yıllarca. Erkekler de yapıyordu ve ben onlarla aramda bir fark göremiyordum.

    Lise yıllarında bir telefonum olmuştu ve titreşimi vardı. Telefonu titreşime alıp klitorisimi uyarmak için kullanıyordum, kendi kendime kendimden geçiyordum her fırsatta 😀 Çok yaramazdım bu konuda. Titreşimi nasıl kullanacağımı tam bilmediğim için arkadaşlarımdan akşam beni şu saatte çaldırır mısınız diye rica edip o saatin gelmesini ve yalnız kalmayı bekliyordum 😀 😀 😀 Sonra titreşimi kullanmayı öğrenince tamamen özgürleştim, kendim telefonu kullanmaya başladım. Bu konuda sınır tanımayan yaramaz bir çocuktum. Bütün samimiyetimle sana şunu söyleyebilirim, o kadar baskıya rağmen kendimde bir sorun hiç görmedim. Doğal buluyordum çünkü. Okuyordum, erkekler masturbasyon yapıyordu, arkadaş ortamında gizli saklı buluşup dergilere bir şeylere bakıyorlardı, o dergileri bile birkaç kez ele geçirmiştim. 😀 Bu erkek arkadaşlar gizli gizli davranıyorlardı, aralarında konuşuyorlardı, bir tane kullanılmayan harap bir binada saklıyorlardı dergileri. Takip edip kimsenin olmadığı anlarda gizledikleri köşelerden dergileri bulmuştum birkaç sefer. 😀 Vay canına demiştim, demek öyle 😀

    Başka insanlarda da bu duyguların olması ve kendi atanmış cinsiyetimle bağ kurmamış olmam yol gösterdi biraz. Bana neden yasak olsun diyordum. Neden bunun bana ya da diğer kız çocuklarına yasak olduğunu tam olarak idrak edemiyordum. Bunu mantığım hiç almıyordu. Ne farkım vardı erkeklerden? Benim de bir canım var, ben de insanım diyordum. Kimseye zarar vermeden kendime dokunmam neden büyük bir olay oluyor anlayamıyordum. Hatta yakalandım masturbasyon yaparken ve o dakikadan sonra daha incelikli bir şekilde gizlenerek masturbasyon yapmaya başladım. Duş başlıklarından gelen tazyikli suları bile klitorisimi uyarmak için kullanıyordum. Teyzemlerin evindeki banyoda bizde olmayan duş başlığı vardı mesela, tam istediğim biçimde bir tazyik diyordum 😀 Lise hayatım boyunca güzel anlar yaşadım teyzemin evinde, kimsenin haberi olmadan 😀 Banyoda takılıyordum kendi kendime 😀 İyi ki yapmışım 😀

    Hiç endişelenmedim diyemem, korkunç bir baskı var çünkü. Her zaman vardı. Hatta benim dönemimde liselerde bekaret kontrolü olacağına dair haberler çıkmaya başlamıştı ve ben biraz altüst de olmuştum. Gazetede “iffet” diye kocaman harflerle yazılmış bir yazı okumuştum, 90’lı yıllarda. Sadece “iffet” yazısını hatırlıyorum. Ya bakire olmadığım farkedilirse diye endişe duymuştum ve hiçkimseye söylememiştim kendimi parmakladığımı. Yani yapayalnızdım bu konuda. Hep gizledim bunu ve kendimi hiçbir zaman bakire olarak görmedim 6 yaşından beri. İlk kez bir erkekle seks yaptığımda kanamam olmuştu, o zaman yetişkindim ve anladım ki o zar hala benimleymiş. Ağlamıştım biliyor musun o kanı görünce, şok geçirmiştim. Çünkü kendimi hiç bakire olarak görmedim ben 6 yaşından beri. Tek endişem algılayabildiğim kadarıyla toplumdu. Tam olarak neden korktuğumu, insanlar öğrenirse başıma ne geleceğini bile bilmiyordum. Kendimde bu anlamda hiç kusur görmedim. Bunun benim için bir travmaya dönüşmemesine bugün seviniyorum, çünkü biraz deli cesaretiydi o zamanlar için, toplumu öğrendikçe kendime şaşırdım, bazen helal olsun dedim, iyi yapmışsın, eline sağlık dedim 😀 Bunları hep yıllar sonra söyledim, kadın cinselliğine karşı nefreti, utancı anladıkça, farkettikçe şok dalgaları yaşadım.

    Cinsellik bir ihtiyaçtır, çok doğal bir ihtiyaçtır. Bu hikayeyi anlatıyorum çünkü toplumsal bağlar olmadığında ya da az olduğunda çocukluktan itibaren bir kadın ne yaşar, en azından benim perspektifimden, görmenizi istiyorum. Herkes aynı biçimde yaşamıyor, toplum bir zincir oluşturuyor. Bunlar bize öğretilenler. Bilimsel olarak doğru değil. Senin cinselliğe ihtiyacın var ve bunu yaşadığın için sevinmelisin. Üzülmemelisin. Şu hayatta bedenimiz dışında neyimiz var? Cinsellikle ilgili bu kutsamalardan inanılmaz rahatsızım, hayatımı çocukken dramatik olarak etkileyemedi ama toplum bana öğretilerini okulda, iş yerinde kusmaya başlayınca neyle karşı karşıya olduğumu uzun zaman sonra idrak edebildim.
    O beden senindir, haz da senindir, mutluluk da senindir. İyi ki sevişmişsin, keşke daha çok sevişseydin. 😀 Benim sekse dair tek endişem sağlık, yani sağlıklı bir şekilde yaşamak, hem cinsel sağlık olarak, korunarak yaşamak; hem de psikolojik olarak, ne istediğini bilerek yaşamak. İradenle yaşamak..

    Bunları okudukça üzülüyorum, yazma ihtiyacı hissediyorum. Belki de online seks, cinsellik atölyeleri yapmak iyi olur. Oturup konuşmak bunu isteyen kadınlarla, normalize etmek bu ihtiyacı.. Normal olduğunu, bir sorun olmadığını kabul edebilmek lazım.. Canım arkadaşım, seks aşk ile yaplıyorsa çok zevkli, doyurucu, güzel bir aktivite bana göre.. Uzaydan mı geldik biz ya, kafayı yicem. Neden biyolojik bir organizma değil de kutsal duygularımız olması bekleniyor? Bu nasıl bir saçmalıktır ya…

    Bence bunları düşünmek yerine daha fazla zevk almak için odaklanabilirsin ilişkine. Neden olmasın ki? Ben bazı sevgililerimle oyun oynardım, role-play yapardım, farklı kıyafetler giyerdim, farklı mekanlarda sevişirdim, farklı pozisyonlar denerdim, kitap okurdum zevk konusunda, resimli, anlatımlı. Deneyimleyecek birçok şey varken neden kendini üzüyorsun, neden kendini baskılıyorsun? Kendini lütfen üzme. Biliyorum burdan sallaması kolay. Ama sana arkadaşın olarak söylüyorum, ben bunu farklı yaşadım. Kendini baskılama, doğal olan sensin, toplum değil. Toplum dünyanın her yerinde dinle yönetiliyor. Hiçkimse bana aksini iddia edemez, bir sürü ülkeye gittim, birçok farklı ülkede yaşadım. Bilim bile dinin baskısı altında hala. Evet hala! Bu konuda güçlü olmanı istiyorum senden, aynaya bakıp kendine de ki “ben doğal olanım, yapay olan, yanlış olan, güdülen bu toplumdur.” İçindeki duygu gerçektir, toplumun dayatması yapay, inşaa edilmiş olan o. Kendin de dahil hiçbir kadını bu konuda baskılamamak lazım. Toplumun yarısına sevişmek yasak, bu ne saçmalık ya..
    Delireceğim sonunda.. Çırılçıplak soyunup ağlaya ağlaya sokaklarda koşmak ve haykırmak istiyorum anormal olan toplum olarak sizsiniz diye… Ben biyolojik bir organizmayım, insanım, hayvanım. Vajinam var, hormonlarım var, biyolojik bir canlıyım, biyolojik aktiviteler var vücudumda, yemek yemeyi isteyen yerlerimle sevişmeyi isteyen yerlerim arasında uçurum yok, aynı bedenin içindeyim.. Vajinam kutsal değil, yalnızca bir organ..

    Toplum o kadar hasta ki bu konuda, açık kafalı olduğunu sandığım insanların baskılarına uğradım yıllarca. Hissettiklerimin insani, doğal olarak hayvani olduğuna ikna etmek için çabaladım. Toplumla bağ kuramadığım için hastaymışım gibi davranıldı bana. Senelerdir depresyondayım biliyor musun? Senelerdir hissettiklerim sorgulandı, senelerdir „kutsal“ bir aşk yaşayamadığım için hırpalandım. Kendimi çaresizce anlattım durdum, aşık olduğum için bedenimde duygulanımlar olduğunu, bende bir sorun olmadığını yıllarca anlatmaya çalıştım bir insana.. Döngüye girdim bu konuda.. O kadar özgürlükçü bir kafayla büyüyüp bunlara tosladım işte.. Birkaç gün önce bu konuda psikolojik destek almaya başladım, içinden çıkamadığım bir hale dönüştü yaşadıklarım. Kendimi o insanı aslında sevdiğimi, bedenimde yaşadıklarımın, aşkımın biyolojik bir yansıması olduğunu ispatlamaya çalışırken yok etmeye başladım. 4 sene sürdü bu Diyar. 4 sene boyunca kendimi anlattım, normalim ben diye, ağladım, seni seviyorum, seni sevdiğim için arzuladım, kutsal olmak zorunda değilim, bir şans ver beni anlamak için diye yalvardım. Konunun muhatabı olan arkadaş benimle muhatap olmadığı için ve doyumsuz bir şekilde beni engellediği için çözemedim tek başıma ve hastalandığımı hissetmeye başladım artık. Psikolojik yardım almaya başladım sonunda, çıkamadım bu işin içinden tek başıma.. Başkasına kendimi anlatmaktan vazgeçtim artık, sevdiğim, aşık olduğum için bu duyguları yaşadığımı anlatmaya çabalamaktan vazgeçtim. Yoruldum, tükendim.. Bana bunu yaşattı bu toplum. Ve başka kadınlara neler yaşatıyor bilmediğimiz kim bilir..

    Aşkım kutsal değil, bedenimden fışkıran bir duygu yalnızca.. Benim bir bedenim var, uzay boşluğunda süzülen bir ruh değilim, insanım, nefes alıp veren, yemek yiyen, su içen, sevişen, tıpkı diğer hayvanlar gibi bir canlıyım. Kutsal değilim, insanım, hayvanım… Daha ne diyeyim..

    Özgürlüğüm çalındı bu rezil toplum tarafından, minik nöronlarım bir zamanlar ne kadar özgürdü oysa.. Bu rezil toplumların bana kocaman bir özgürlük borcu var. Minik nöronlarımın haberi yoktu bu kadar büyük nefretten ve bu saçmalıklardan.. Bıktım usandım Diyar. Aşkı bile yaşayamıyoruz bu rezil toplum yüzünden.. Aşkını doya doya yaşa, seviş doya doya, iki yetişkin arasında karşılıklı (dinamik) rıza ile her şey yaşanabilir bence.

    Not: „Dinamik rıza“ kavramının da hayatımıza girmesini diliyorum. Rıza statik değil, dinamiktir, değişkendir, her an değişebilir bir şey olarak ele alınmalı bence. Bu notu da eklemek istiyorum..

    Özgürlüğümün kaynağı toplumla daha az bağ kurabiliyor olmamdı.. Ne yazık ki bu rezil toplum, bu rezil kurumlar benim de içime bir şekilde işlemeyi başardı, çünkü toplum her yerde, en başta en yakınındaki insanın içinde ve kendi kafanda yaşıyor toplum.. Bu rezil toplum beni aşk’la vurdu, kendimi nasıl hissediyorum biliyor musun elimden her şeyim alınmış gibi hissediyorum.

    Kimsenin hakkı yok bunu yaşatmaya kimseye.. Ne diyebilirim ki.. Hiçbir kadının bu sebeple üzülmesini istemiyorum.. Hiçbir kadın cinsel istekleri olduğu için, sevişmek istediği için baskılanmamalı. Bu içsel ve doğal bir istektir, normaldir. Bu sistemler, bu toplumlar kadını kutsal bir obje olarak görüyor. Biz biyolojik canlılarız, kutsal değiliz, insanız.
    Ayrıca erkek arkadaşının davranışı da bir lütuf değil asla, kendini ona borçlu hissetme. Olması gereken zaten bu. Onu ilgilendiren bir durum yok. Senin bedenindir, senin kararındır, senin hayatındır..

    Cesaret edebilsem kendi pornomu yapıp Türkiye’ye salmayı bile istiyorum, masturbasyon videolarım 😀 Neden biliyor musun, bu konuda aşağılanmaktan bıktım çünkü. Erkeklerle sevişiyordum mesela, iyi seviştiğimi düşündükleri, arzulu olduğumu düşündükleri için orospu olduğumu söyleyenler oldu. Evet orospuyum sevgili Türkiye ve bir orospu olarak toplum denen bataklıklardan daha sağlıklıyım bu konuda, kimse kusura bakmasın.. Ne yapsan yaranamazsın bu topluma. O yüzden kendini yaşa..

    İki tane temel husus görüyorum, birincisi cinsellik, beden özgürlüğü; diğeri ekonomik özgürlük. Beden özgürlüğü kafada başlıyor, gerçekten kendini ikna etmenin yolunu bulmalısın bence Diyar, senin hislerin ve yaşadıkların doğal. Çünkü insansın, bedenin bunu arzuluyor, başka bir insanın hakkına girmediğin sürece, iradesine, rızasına zarar vermediğin sürece kendi bedenin konusunda özgürsün. Senin bedenin o beden, sen yaşıyorsun onunla, sana söylüyor hislerini, sana anlatıyor. Neden üzüyorsun onu?

    Birtanem, canım arkadaşım kutsal değiliz, lütfen bunu düşün. İnsan olduğumuzu, temelde hayvan olduğumuzu kabul etmemiz lazım. Aşağıdaki şarkıyı sana armağan ediyorum Diyar, cinselliğini doya doya yaşamanı dilerim. Aşk ile karşılıklı yanıp birbirinizi tanımanızı ve doymanızı dilerim sevgilinle..

    https://www.youtube.com/watch?v=OXfhIPE7Ycc

  2. Zaman zaman, ki bu son dönemlerde oldukça sıklaşmaya başladı, bu sayfaya girip femihatın benim için yazdıklarını okuyorum. Şimdi gördüm cevabını, ah öyle mutlu oldum ki! Ne güzelsin, hiç üşenmemiş kendini açmışsın burada. Okurken samimiyetini derinden hissettim ve birbirini hiç tanımayan insanların ortak dertlerden dolayı birbirlerine ne kadar yakın hissedebileceklerini düşündüm. Öyle mutlu oldum ki, gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum. İyi ki varsın, umarım şu an çok daha iyisindir ve umarım bu toplumdan kurtulmanın bir yolunu bulursun. Asıl salgın bu zihniyet. Umarım bu üstümüze sinmiş toplum kokusunu çıkartabiliriz bedenlerimizden. Çok çok teşekkür ederim. Öyle iyi geldin ki, her şey gönlünce olsun arkadaşım. Artık sadece femihatı değil, senin yazdıklarını da okuyacağım. Eh, bu da benden olsun. Hislerimizi daha iyi anlatan bir şarkı olduğunu sanmıyorum :
    https://www.youtube.com/watch?v=mqWDU9UmI9Y

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.