Salgın öncesinde ekonomik durumunu orta halli olarak tanımlayan kadınların oranı yüzde 86 iken salgın sonrası bu oran yüzde 66’ya düştü. Kredi kartlarının asgari ödemeleri, faturalar, market alışverişleri derken kadınların telaşı artık ayın ilk haftasından başlıyor.

Nuri Abaç, Tütün Saran Kadınlar, 1981

“Ve her tarafta kadınlar vardı: işçi kadınlar, terzi kadınlar, fırıncı kadınlar, aşçı kadınlar, çiçekçi kadınlar, bakıcı kadınlar, temizlikçi kadınlar, ütücü kadınlar, büfeci kadınlar. Düşman, kendilerine sürüyle görev yükleyen toplumdan henüz vermediği hakları talep eden bu ateşli kadınlara, yangın çıkarıcılar anlamına gelen pétroleuses adını takmıştı.”[1]

Ve yine her tarafta kadınlar var: işçi kadınlar, yarı zamanlı çalışan kadınlar, iş arayan kadınlar, tütün saran kadınlar, temizlikçi kadınlar, büfeci kadınlar. Bahsi geçen kadınlar, kapitalist toplumun kendilerini ezmekle sorumlu bekçileri olan erkekleri uzun yıllar boyunca domates yağmuruna tuttular ve kendilerine sürüyle görev yükleyen toplumdan haklarını almaya devam ediyorlar.[2] Bu kadınlar bir yangın başlattılar; geceyi aydınlatan bir yangın. İsteyenler bu kadınlara pétroleuses diye hitap edebilirler.

Evîn de öyle bir kadın. Sigara, nargile ve tütün ürünlerinin satıldığı bir dükkanda nöbet usulü çalışıyor. Aldığı maaş açlık sınırının altında. Her gün evden işe yürür, her sabah egzoz dumanına saydırır, her gece “inşallah bu gece beklenen İstanbul depremi olmaz!” diye içinden geçirir. Alabildiğine kadirşinastır Evîn; sözcüğü ağzına sakız etmeyip; kadirşinaslığın hakkını verenlerdendir. İsminin sözcük anlamına meftundur. En sevdiği renge spî der, en sevdiği çikolata beyaz çikolatanın çileklisidir. Yanlarını, katlarını, ayva göbeğini hiç umursamaz; laf edene cebinden çıkardığı domatesi fırlatır. Domatese bulanmış kafaları görünce, dolu dolu şen kahkasını patlatır. Kahkahayı sadece kendine saklamaz, hayır, yorgun, ümitsiz, biçare kadınları güldürmeye bayılır. Fosforlu’yu anarak “şu canına yandığım dünyaya bizim karıları güldürmeye gelmişim ben” der. Kadınlara kadın, karı, kız, abla, hatun diye hitap etmeyi sever. Bana da “Şahika kadın” diye seslenir.

Şahika kadın olarak güneşli bir kış sabahına Evîn’in Signal’den art arda gönderdiği mesajlarla başladım. Mesajda “Yetiş, sigara siparişi geldi. Haftasonu Doğan malikânesi terasında tütün saracağız karılarla, bizdesin!” yazıyordu. Pandemide aldığım en cazip tekliflerden biriydi; akşama doğru bohçamla dükkâna gittim. Ben karanfilli çayımı içerken Evîn müşterilerle ilgileniyordu. Bir yandan da haberlere göz atıyordum: ahval-ı sıhhıyesine binaen görevinden affını isteyenler, istifanameleri kabul eden zat-ı muhteremler, dört bir yanı saran kayyumlar, sahte rakı içtikten sonra derakab zehirlenenler, sokakları arşınlayıp artan yemek dileyen güzelim insanlar, bebek mamalarına hüzünle kilit vuran işçiler, yoksulluktan hayatına son verenler, ikinci defa sesli okudum: yoksulluktan hayatına son verenler… Yüreğim kaldırmadı. Tam karşımda duran Çelikhan tütününe sarılı sert içim sigaradan aldım. Dışarda bir tane tüttürdüm. Hepsini bitiremeden Evîn içeriden seslendi: “Bitir şu sigaranı da içki satışı yasağı başlamadan alalım şu biraları, eve geçelim, işimiz uzun.”

Siyah torbalar elimizde Doğan Apartmanı’nın yolunu tuttuk. Giriş katta oturan yeğenleri de çağırdık. Terasa çıkıp hazırlanmaya başladık. Karşılıksız ve yoğun ev içi emeğin sembollerinden biri olan, bıçak izi ve tepeleme tütünle dolu kocaman bir tepsiyle terasa girdi Evîn:

Hadi bakalım dedi yorgun eller eldivene. Maskeler ağza. Tütün saracağız. Süttü, meyveydi, sebzeydi, peynirdi, etti derken marketten 400 liradan aşağı çıkamaz olduk. Ek gelirimiz olsun kadınlar!

Beş kişi sar sar bitmez bu 100 paket Evîn, yasak bitmeden Pervin’i de çağıralım, dedim. Pandemi başlayınca işsiz kaldığından beri geçici işlerde çalışıyordu Pervin. Çok uzun sürmedi gelmesi. Gelir gelmez işe girişti; sigaraları dizdikleri kutunun üzerinde yazan tütün markalarının değiştirilmiş isimlerine güldü. “Ay hayalgücünüz bu kadar mı?” diye sırıttı. O sırada Evîn eteğini yukarı kaldırmasın mı? Müjde Ar gibi severdi hınzırlığı. Avucuna doldurduğu tütünleri baldırının üzerinde sarmaya çalıştı. Yok, koca koca lahana dolmalarına benzedi bunlar deyip vazgeçti. Hazin geldi heriflerin kurduğu fantezi. Bağdaş kurup oturduğu yerde sarmaya devam etti. Bir yandan da sardığımız sigaraları yirmilik sigara paketlerine özenle diziyordu. Lafını yekun tutmayı bilmezdi Evîn, illâki anlatacaktı:

“Bak Şahika, geçen bir konuşma kaydı izledim Youtube’da. Sana anlatayım tütünün Osmanlı’daki tarihini!”

“Seversin sen şeylerin tarihsel arka planını” diye de hınzırca ekledi. “Küt saçlı, gözlüklü bir kadındı konuşmacı, tanırsın belki, bak işte bu hatun,” diye gösterdi[3]. Bildim, dedim bizim Gülhan! Başladı anlatmaya:

“O dönemde de sigaraları çoğunlukla kadınlar ve çocuklar sarıyormuş! Cibali’deymiş tütün fabrikası. Kimi tütünün içindeki çer çöp gitsin diye tütünü elermiş, kimi de sigara sararmış. 10-12 saat oturur vaziyette sigara sarıyorlarmış, düşün! Canları çıkıyormuş da kim takar? Hoca yoğun emek bu iş, öyle kolay değil deyip durdu. Bir de tarihçiler kadınların çalıştıkları işleri çoğunlukla vasıfsız iş olarak adlandırıyorlarmış. Erkeklerinki vasıflı olurmuş onlara göre. Konuş kız, dedim izlerken! Hadi oradan erkekler, diye alkış tuttum ekran önünde. Bıkmışız erkek egemen söylemden. Fabrikadaki çalışma koşulları da afedersin bok gibiymiş. Öğle yemeği araları çok kısaymış. Kuru ekmek soğana talipmiş işçiler. Bulurlarsa fakir balığı palamut yerlermiş. Bir müfettiş raporu bulmuş hoca senin ayak sürüyüp gitmediğin o devlet arşivinde. Müfettiş detaylı yazmış her şeyi. Cam sayısı az olduğundan havasızmış fabrika binası. Bugün biz maske takıyoruz ya çalışırken, onlar da ağızlarını tülbentle kapatıyorlarmış. 1300 işçiye 22 tuvalet düşüyormuş. Tuvaletlere de pencere koymamışlar bir zahmet. Paraları nasıl cebe indireceklerini iyi biliyor patronlar. Kan emici bunların hepsi!”

Benim içemediğim Çelikhan tütününe sarılı sigarasından bir fırt, birasından bir yudum alıp anlatmaya devam etti:

“Fabrikadaki tütün tozundan tüberküloz, astım ve bronşit oluyorlarmış hep. Gribe benzer bir hastalığa da bolca yakalanmışlar. Vücudu paçavraya çevirdiğinden hastalığa paçavra hastalığı derlermiş. Bu tütün denen lanet ıslak sarıldığından parmak romatizması yaparmış işçilerde. Bre namussuz! O dönemde de eşit işe eşit ücret vermezlermiş. Erken Cumhuriyet döneminde de durum farklı değilmiş.”[4]

Bugün de dünyanın her yerinde ve her sektöründe kadınlar, onlarla aynı işi yapan erkeklerden yüzde 20 daha az ücret alıyor ve düşük ücretli işlerde çalışan kadınların oranı erkeklerden çok daha fazla. İş yerinde kadınlar hâlâ erkeklere nazaran daha vasıfsız olarak görülüyor, prestijleri daha az, terfi alma olasılıkları daha düşük ve sendikalaşma, güvenlik, güvence ve yeterli ücret gibi temel işçi haklarına erişimleri daha kısıtlı.[5] Salgın öncesinde ekonomik durumunu orta halli olarak tanımlayan kadınların oranı ise yüzde 86 iken salgın sonrası bu oran yüzde 66’ya düştü. Aradaki yüzde 20’lik kesim ise durumunu yoksul veya çok yoksul olarak tanımlamaya başladı.[6] Bizim tütün saran kadınlar da yoksul olarak tanımlanan gruba dahiller ve salgın her geçen gün koşulları daha da zorlaştırıyor. Kredi kartlarının asgari ödemeleri, faturalar, market alışverişleri derken kadınların telaşı artık ayın ilk haftasından başlıyor. Bereket, 100 paket sigara siparişi biraz olsun nefes aldıracak bizimkilere. En azından yapacakları iki büyük market alışverişi cepte. Hoş olsun bütün verdikleri aldıkları bizim kadınların. Hep böyle gider sanıyorlar bu yoksulluk hikayesi. Hep böyle sürüyor hakikaten ama bir gün sonu değişmez mi? Elbet bir gün değişir umuduyla, sabah Evîn’in elinden yiyecekleri murtuğa hayaliyle yangın çıkarıcılar geceye karıştılar.

[1] Eduardo Galeano, Kadınlar, çev. Süleyman Doğru, İstanbul: Sel Yayıncılık, 2016, s.63.

[2] Kafaya yenen domates göndermesi için lütfen bkz. Ulrike M. Meinhof, Protestodan Direnişe, çev. Levent Konca, İstanbul: Sel Yayıncılık, 2012, s.144.

[3] Bahsi geçen video için: Rezan Has Müzesi: Cibali Sohbetleri III: Gülhan Balsoy / “Fabrika Kızları”: https://www.youtube.com/watch?v=BqzxIipifP8

[4] 1927 yılında Cibali Tütün Fabrikasında çalışan Fatma Nuriye adlı işçi, kadın ve erkek işçiler arasındaki ücret farklılıklarını giderilmesi için şunu söyler: “Her gün erkek işçilerle aynı safta ve aynı şartlar altında çalıştığımız halde yevmiyelerimizde bariz farklar var. Bir erkek işçinin yaptığı işi bilfiil biz de yaptığımız halde yevmiyelerimiz arasındaki pek büyük farklar neden ileri geliyor? Eğer hakikaten fark gözetiliyorsa Hükümet’i Cumhuriyemiz meseleye el koysun ve erkek işçinin almakta olduğu ücreti biz de alalım, çünkü biz de aynı sınıfın birer ferdiyiz.” Ekmek ve Gül, “Günün bilgisi: Cibali tütün fabrikası ve kadın işçiler,” https://ekmekvegul.net/sectiklerimiz/gunun-bilgisi-cibali-tutun-fabrikasi-ve-kadin-isciler

[5] Çev. Selen Güler,Korona Şoku ve Patriyarka – 1. Bölüm,” https://www.5harfliler.com/korona-soku-ve-patriyarka/

[6] Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, “Salgında Kadın Olmak Araştırması Raporu Yayımlandı!” https://www.kadinininsanhaklari.org/salginda-kadin-olmak-arastirmasi-raporu-yayimlandi/

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.