1923 yılında Cumhuriyet’in kurulmasından (hatta daha öncesinden) itibaren süren medeni kanun tartışmaları, 1907 tarihli İsviçre Medeni Kanunu’nun Türkçe’ye çevrilmiş, altyapısı “Türk örf ve adetleri”ne uyarlanmış halinin Meclis’te kabul edilmesiyle sona erdi.

Temmuz 1923’te yapılan seçimin ardından göreve başlayan 2. Meclis’te Atatürk ve yanlılarının oluşturduğu seküler/reformist grup, gelenekçilere üstünlük sağlamış bulunuyordu. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle medeni kanun konusunda yapılacak bir girişimi daha fazla erteleme şansı da kalmamıştı. Bu amaçla 1923 ve 1924’te medeni kanun çalışması yapmak üzere meclis grupları oluşturuldu. Her iki sefer de, çalışma grubunun önerileri, yeterince “radikal” bulunmayarak genel oturumda reddedildi. Gerekçe, yapılan çalışmaların Mecelle’yi fazla yakından takip etmesiydi. 1925 yılına gelindiğinde, reformistler, daha radikal bir medeni kanun için baskı yapabilecek konuma gelmişti; böylece İsviçre Medeni Kanunu’nun “ufak tefek değişiklikler hariç” neredeyse tam bir çevirisinin kabul edilmesi önerisi Meclis’te onaylandı. Çeviri ve uyarlama çalışmaları yılın sonuna kadar tamamlandı; geliştirilen “Türk Kanun-i Medeni’si”, 17 Şubat 1926’da hiç bir tartışma ve aleyhte görüş olmaksızın Meclis Genel Kurulu’ndan geçti. Kanun, aynı yılın Ekim ayında yürürlüğe girdi.

Kişiler, aile, borçlar hukuku gibi konuları kapsayan Medeni Kanun, kadınları yakından ilgilendiriyordu ve o dönemde, Cumhuriyet’in kadınlara sunduğu kazanımlardan biri olarak tariflendi. Gerçekten de kadınlara eşit miras hakkı, boşanma davası açma konusunda eşlere getirilen eşitlik ve kadınların velayet haklarının genişletilmesi, kazanım sayılabilir. Buna karşın, İsviçre’den farklı olarak Türkiye’de uygulanan mal ayrılığı rejimi, boşanma sonrası kadınları maddi olarak zor durumda bırakıyordu. Ayrıca kanunun erkeğin “ailenin reisi” ve kadının erkeğin “muavin ve müşaviri” olarak tanımlaması ve kadının ev dışında çalışmasını koca iznine bağlaması da göz önüne alındığında, söz konusu kadın erkek eşitliğinin oldukça sınırlı olduğunu da belirtmek gerek.

1926 tarihli kanunun değiştirilmesi için çeşitli girişimlerde bulunuldu; 1950’ler, 70’ler ve 80’lerde Adalet Bakanlığı ve çeşitli meclis grupları kanun taslakları hazırladı. Önerilen yeni kanunların hiçbiri kabul edilmedi. Medeni Kanun’un değiştirilmesi, ancak 1980’lerden itibaren ivme kazanan feminist hareketin 1990’lar boyunca sürdürdüğü faaliyet sonucu gerçekleşti ve 2002’de Yeni Medeni Kanun yürürlüğe girdi.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.